Bizim zamanımızda çok sarf edilen bir kelimeydi… “Azizim,
beyin göçünü önlemek lazım.” gibilerinden Türkiye’nin önünü açacak sihirli bir formülmüş
gibi her iki konuşmadan birinin ana temasını oluştururdu…
Hatta hatırlarım 1974 yılında Türkiye’nin Kıbrıs
çıkartmasının başarısı bu beyin göçü hikayesine bağlanmıştı. Rivayete göre,
yıllar önce Amerika’ya yerleşen “Türk Bilim Adamı” açıktan anlatamadığı, veremediği napalm bombasının formülünü bir yemekte çaktırmadan bizimkilere
veriyor… Nasıl mı? Sofrada kuru, pilav, salata, hoşaf falan var… Her biri
farklı bir kimyasalı temsil ediyor. Üç kaşık kuru, beş kaşık pilav, bir çatal
salata (Çoban salatası), yedi kaşık hoşaftan alıyor… Bizimkiler de bunu
kafalarına yazıyorlar. Memlekete dönüp, napal bombasını yapıyorlar… Bu hikaye
anlatılarak memleketimizi terk etmiş değerli cevherlerimiz anılır, onları
memlekette tutamadığımıza hayıflanırdık.
Şimdi öyle değil… Beyin göçü denince bambaşka bir şey
anlaşılıyor: “Kadının dırdırına, triplerine, taleplerine, mızmızlığına
dayanamayan adamın, başka bir kadının peşine takılıp gitmesine "BEY'in
göçü" denir” gibi…
Her ne kadar yukarıdaki 1974 öyküsünü yememişseniz de bunu
yemeniz mümkün değil… Aradan geçen 37 yılda toplumsal farklılığımız da iyiden
iyiye fark edilir olmuştur. Ne alakası var demenin de bir alakası ne yazık ki
yoktur…
Şimdi ben de memleketi terk edip gitsem arkamdan hangisi
söylenebilir diye düşündüm… Bir beyne değil de hakikatli bir rakı göbeğine
sahip olmamdan dolayı benim uluslar arası arenada fiziki yer değiştirmem “beyin
göçünden” çok “göbek göçü” diye anılacağını sanıyorum. “Vay be, duydun mu? Gemici de memleketi terk etmiş.
Hakikaten değerli bir göbek adamıydı. Memleket için büyük kazanç. Kıtlık sorunu
da otomatik olarak kalktı…” cümleleri dostlar tarafından sohbetlerde espri
konusu olacaktır. Hakikaten üzülenler de olacaktır, mesela: “Diageo (İngiliz
alkol devi)”
Bu arada “Yeni Rakı” da damlaya damlaya ağlayacaktır. Umarım…
İngilizlerin kucağına gittikten sonra yaşanan “yeni rakı göçü”ne de değinmek
isterim… 300 milyon dolara devletin sattığı, daha sonra 800 milyon dolara Mey’in
aldığı ve de en sonunda 1,5 milyar dolara Diageo tarafından el konulan “”yeni
rakı” sizce birkaç yılda nasıl oldu da 300 milyon dolardan 1,5 milyar dolara
fırladı? Memlekette tüketim mi arttı? Hem de bunca engellemeye rağmen, bunca
mahalle baskısına rağmen, ve de bunca muhafazakarlaşmaya rağmen… Yoksa zamanında ucuza verilip, haramdan
kurtulma bahanesiyle arada bir çeşit “beyin göçü” mü yaşandı?
Orta –Doğu birbirine girmek üzereyken, bir beyin göçü
evladımız bize gizli bir formül vermeye kalksa, otursa bir masaya… Hamburgerden
bir ısırık alıp, koladan birkaç yudum üplettikten sonra, “elma pay” dan aldığı
yarım ısırıktan ne gibi bir gizli formül çıkar merak ettim doğrusu…
Adam gibi oturup da soğutulmuş rakısından bir yudum alıp,
ardından lakertasından şöyle kalevi bir yudum alıp, deniz börülcesine saldırıp,
iyi ızgara yapılmış palamutundan mideye indirip, uzun uzun düşlere dalsa,
bizimkiler burada anında atomu parçalarlar…
Bir gün hepimiz göçeceğiz… Nasıl bir göç yaşayacağımıza
zaman tanık olacak!
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…