29 Ağustos 2016 Pazartesi

"Bir Gün Tek Başına"

Bir büyük ustayı da ışıklara uğurluyoruz: Vedat Türkali... 12 Eylül faşizmin karanlık günlerinde okuduğumuz "Bir Gün Tek Başına" bize direnmenin ne anlama geldiğini öğretti. Ayakta kaldık. Bir yazar, faşizme kitaplarıyla kafa tuttu, direndi. Zaten direnmenin tek yolu okumak. Karanlığa karşı okumak. Elimizdeki tek silah...

Biz bilirsek, öğrenirsek karanlık küçülür, kaybolur... Okuyarak, daha çok okuyarak aydınlanacağız, ışığı büyüteceğiz. Başka yolu yok. Karanlık, cahillik bilgiden kaçar, korkar!

Sizin bilmenizi istemezler... Siz bilirseniz, sizi kandırmak mümkün olmaz, zaten bunu bildiklerinden cahilliğe methiyeler düzüyorlar. Cahilliği yüceltiyorlar...  Yeni bir "karanlık çağın" kapılarını ardına kadar açmaya çalışıyorlar...

Ondandır ki, Köy Enstitülerini kapattılar, ondandır ki, öğretmen okullarını kapattılar. En son Öğretmen Liselerini tarihe gömdüler...

Usta hep karanlıkla savaştı... "Karanlıkta Uyananlar" filminin senaryosuna yazan da Vedat Türkali'dir. İşçi sınıfının ayağa kalkışının destansı öyküsünü anlatıyordu. O güne kadar Yeşilçam'ın alışık olmadığı bir filmdi. "Küçük Hanımefendi"lerden farklıydı. Sinemanın görmek istemediği bir gerçekliği zorla sinemaya sokmuştu...

"Boşuna çekilmedi bunca acılar..." ağzımızdan düşmeyen şarkı aslında bir şiirdir ve yazan da Vedat Türkali'dir.

Zaten bir adam nasıl yaşadıysa öyle yazar... Vedat Türkali'nin eserlerine bakın, nasıl yaşadığını da göreceksiniz. Hep aydınlığın, iyiliğin yanında olduğuna tanıklık edeceksiniz.

CHE'nin bir hücresi kadar olamayanların laf söylemeye cesaret eden cahillerin yönettiği bir ülkede yaşamak istemiyorsan her şeyi okuyacağız! Bırakın cahilliklerini dışa vursunlar.

"Amerika'ya kafa tutacaksan CHE gibi kafa tutacaksın" Belki de en güzel gazete manşetiydi Birgün" Gazetesinin manşeti. Evet, kafa tutacaksan CHE gibi kafa tutacaksın... Emperyalizme kafa tutmanın başka yolu yoktur.

Emperyalizme, kapitalizme kim kafa tutsa ondan nefret ediyorlar... "İki ayyaş"tan da nefret etmelerinin nedeni budur. Bugün 30 Ağustos... Büyük Zafer'in yıl dönümü. O büyük zaferin sahipleri o "İki Ayyaş" dediğinizdir. (Yeri gelmişken; herkesin 30 Ağustos Büyük Zafer Bayramını kutlarım.... Emperyalizme böyle ders verilir. Bu ülkeyi parsel parsel emperyalizme satanları da tarih yazacak! "Beni" yazmayacak...)

Cumhuriyeti, demokrasiyi, evrensel hukuku, adaleti, insanlığın birikimini, sanatı, güzel olanı sevmiyorlar. Kafalarında yarattıkları koca bir karanlığın içinden çemkiriyorlar... Hepsi bu!

Cahilliği kutsayan, hayat biçimi haline getirmeye çalışanlara inat her gün öğrenerek devam edeceğiz. Karanlığa, faşizme, gericiliğe teslim olmayacağız!  

Aydınlık kalın...  

-geMici-

gemici@yandex.com


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...

16 Ağustos 2016 Salı

Hayatı güncellemek…

Mümkün değil! En azından şimdilik… Yarını bilemem, o da varsa. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Yaşayabildiği kadar, bilebildiği kadar… Sıkıcı ve hiç bitmeyen bir hayat…

Geçmiş, şimdi ve gelecek üçgeninde yazı tura atarken oynadığımız denk gele olasılıklar arasından payımıza düşen “şu an” yaşadığımız. Nicel birikimler… Bir bakıyorsun en gıcırından bir “nitelik.”

“Lan hepsi bu mu?” diyesin oluyor ama diyemiyorsun… Çünkü toplanan, biriktirilen toptan yanlış. Yanlış olandan da ortaya çıkan “nitel değişiklik” de işte bu… Nasıl saklayıp saklamayacağınız kişisel… “Ben bunu saklamak istemiyorum” gibi bir olasılık, olasılık dışı…

Mecburi istikametin sürüklediği yer, çıkmaz sokağın gürültüsünden ibaret. Zaten bu hızla giden nesnenin çarpmasından çıkan gürültü de oldukça duyulur olacaktır. Sağırların göreceği şiddette ama sığırların denize beyaz donla girebilme estetiğinde…

Saklanacak bir felsefenin daha icat edilmediği dönemlerden kalma birçok gerekli gereksiz sorunun içinden ayıklayabildiğimiz; “ne, nerede, nasıl, neden, niçin, kim” bahtsızlığında sorulmaması gerekenlerin başımıza açmaya çalıştığı çorapların ayağımıza olup olmadığının da sorulmayacağı çağlara hızla merhaba derken… “Derken” zaman noktasının bulunduğu yer sizin olmamanız gereken yer aslında…

Olmanız istenseydi; soru sorma, sorgulama, analiz ve –doğru/yanlış- bir nihai noktaya ulaşmanız da istenirdi. Aslına bakarsanız bu bir temel “düşünme” estetiğidir ama estetik “kich”e dönüşmüş, “sen ne diyorsun beya…” şeklinde bir Trakya fıkrası…

Kıyısından köşesinden ısrarla tutunmaya çalıştığımız –nasıl bir gereği varsa- yaşamlarımızın gözlerimizin önünde hafiflemesinin yansımasını “hey baya zayıflamışsın” olarak algılanmasının yarattığı şok dalgası atlatıl(a)madan ardından gelen “ama kişilik olarak” zevzekliğinin yer aldığı günlük nefes alıp verme monotonluğunda nasıl derseniz…

Tarifsiz kederler içinde çırpınan şair misali –ama o şair- kendinizi benzetmeye çalıştığınız dertlerinizle aslında hiçbir benzerliğiniz olmasa da sizi kurtaran yüzünüzdeki “küçük Emrah” ifadesi oluyor. Fark; “bilmek”

Kendimi şaire ayıp etmiş sayıyorum… Hatta şiddetle kınıyorum!

Zamanımızın olmayan masallarında genetiğiyle oynanmış düşen elmalar arasında “mutlu yaşamlara” devam… Masalın sonu. Giriş ve gelişmesini ben yazmadım ama yaşamaya mecbur kılındım.

Gammazlığın sürrealizmi içinde gizliden gizliğe yaşanan… Hedef tahtasına konan aslında yine kabul görendir…

Yine de hayatı güncellemeye çalışın… Olursa da olur…

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…       

Hayatı güncellemek…

Mümkün değil! En azından şimdilik… Yarını bilemem, o da varsa. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Yaşayabildiği kadar, bilebildiği kadar… Sıkıcı ve hiç bitmeyen bir hayat…

Geçmiş, şimdi ve gelecek üçgeninde yazı tura atarken oynadığımız denk gele olasılıklar arasından payımıza düşen “şu an” yaşadığımız. Nicel birikimler… Bir bakıyorsun en gıcırından bir “nitelik.”

“Lan hepsi bu mu?” diyesin oluyor ama diyemiyorsun… Çünkü toplanan, biriktirilen toptan yanlış. Yanlış olandan da ortaya çıkan “nitel değişiklik” de işte bu… Nasıl saklayıp saklamayacağınız kişisel… “Ben bunu saklamak istemiyorum” gibi bir olasılık, olasılık dışı…

Mecburi istikametin sürüklediği yer, çıkmaz sokağın gürültüsünden ibaret. Zaten bu hızla giden nesnenin çarpmasından çıkan gürültü de oldukça duyulur olacaktır. Sağırların göreceği şiddette ama sığırların denize beyaz donla girebilme estetiğinde…

Saklanacak bir felsefenin daha icat edilmediği dönemlerden kalma birçok gerekli gereksiz sorunun içinden ayıklayabildiğimiz; “ne, nerede, nasıl, neden, niçin, kim” bahtsızlığında sorulmaması gerekenlerin başımıza açmaya çalıştığı çorapların ayağımıza olup olmadığının da sorulmayacağı çağlara hızla merhaba derken… “Derken” zaman noktasının bulunduğu yer sizin olmamanız gereken yer aslında…

Olmanız istenseydi; soru sorma, sorgulama, analiz ve –doğru/yanlış- bir nihai noktaya ulaşmanız da istenirdi. Aslına bakarsanız bu bir temel “düşünme” estetiğidir ama estetik “kich”e dönüşmüş, “sen ne diyorsun beya…” şeklinde bir Trakya fıkrası…

Kıyısından köşesinden ısrarla tutunmaya çalıştığımız –nasıl bir gereği varsa- yaşamlarımızın gözlerimizin önünde hafiflemesinin yansımasını “hey baya zayıflamışsın” olarak algılanmasının yarattığı şok dalgası atlatıl(a)madan ardından gelen “ama kişilik olarak” zevzekliğinin yer aldığı günlük nefes alıp verme monotonluğunda nasıl derseniz…

Tarifsiz kederler içinde çırpınan şair misali –ama o şair- kendinizi benzetmeye çalıştığınız dertlerinizle aslında hiçbir benzerliğiniz olmasa da sizi kurtaran yüzünüzdeki “küçük Emrah” ifadesi oluyor. Fark; “bilmek”

Kendimi şaire ayıp etmiş sayıyorum… Hatta şiddetle kınıyorum!

Zamanımızın olmayan masallarında genetiğiyle oynanmış düşen elmalar arasında “mutlu yaşamlara” devam… Masalın sonu. Giriş ve gelişmesini ben yazmadım ama yaşamaya mecbur kılındım.

Gammazlığın sürrealizmi içinde gizliden gizliğe yaşanan… Hedef tahtasına konan aslında yine kabul görendir…

Yine de hayatı güncellemeye çalışın… Olursa da olur…

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…       

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Kuru / yaş...

Arada da götür sosyal demokratları, solcuları, sosyalistleri, devrimcileri sonra da "niye bunlar desteklerini ufak ufak çekiyor" diye sor.

FETÖ/PDY ile bizim ne işimiz olur? Ne zaman yan yana gelmişiz? FETÖ/PDY ülkede darbe yapıp iktidara gelebilecek koşulları yaratan "biz" değiliz. İşi döndürüp dolaştırıp yine "bize" getirmeye çalışıyorsunuz ama yemezler... Açığa alınan Eğitim-Sen ve Eğitim İş üyeleri bir an önce görevlerine dönmelidir.

Kurunun yanında yaş da yanar mantığı burada işlemez, işletilemez. İşletilmemeli de... Toplumsal barışın ortamı yaratılmışken bunun bozulmasına izin vermememiz gerekir. Uğraşılması gereken darbecilerdir, FETÖ/PDY yapılanmasıdır.

"Fırsat bu fırsat" deyip açığa alınan meslek örgütü üyelerinin görevden alınması inandırıcı değil... Hele gerekçeye inananın olduğuna ben inanmıyorum. Açığa alınma yazısını yazanın da yazdıranın da inandığını sanmıyorum.  

Darbeyi engelleyen bu ülkenin demokrasiye, hukuka inanan halkıdır. Bu gerçeği küçük yanlışlıklarla heba edemeyiz. Ki, "demokrasi, hukuk, adalet, eşitlik" kavramlarının içini dolduran bu ülkenin aydınlık insanlarına bu yapılmamalıdır.

"Herkese bir gün hukuk lazım olabilir" diye altını çize çize yazdığımız yazılar hala durduğu yerde dururken bu duruma son verilmelidir.

Ben şahsen bu yanlışlığın hemen çözüleceğine inanıyorum. İnanmak istiyorum...
Açığa alınanlardan biri benin 38 yıllık arkadaşımdır ve FETÖ/PDY ile bir ilişkisi, kuşkusu olma ihtimali yarın sabah Cumhuriyet Meydanı'na uçan daire inmesi kadar uzak bir ihtimaldir. UFO indiyse ve benim haberim olmadıysa ona bir şey diyemem... Cumhuriyet Meydanında UFO gören var mı?

Memleketin bunca ciddi işi varken...

Gelelim 2013 olimpiyatlarına... Hafta sonu Rio Olimpiyatlarını beklerken insanın aklına birden Çanakkale'de yapılan olimpiyatlar geliyor.  

Bir sabah Demircioğlu Caddesinde yürüyorum, gözüm yerdeki renkli renkli ayak izlerine takıldı. Ayak izleri olimpiyatlara doğru gidiyordu. Kentin her yerine afişler asılmıştı.

Olimpiyatlar birden gövde gösterisine dönmüştü... Olimpiyatlar bittiğinde konuşma yapan büyüklerimize, orada yaptıkları konuşmaları bir kez daha seyretmelerini öneririm... Konuşanlar arasında bugün açığa alınan ne Eğitim Sen üyesi ne de Eğitim İş üyesine rastlayamadım... Kesinlikle izlenmesi gereken bir video... İsteyene linkte verebilirim...

https://www.youtube.com/watch?v=jCe91RVNErI  

-geMici-

gemici@yandex.com


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...