27 Kasım 2015 Cuma

Long Vehicle

Uzun araç manasına geliyor. Aslına bakarsanız “yol” uzun…

Sabah kalktım… Zaten yatmamıştım. Akşamdan ıslattığım kuru fasulyeler tam pişme kıvamına gelmiş… Koydum ocağın üstüne. Yarım saatte pelte oldular. Sonra aldım irice soğanı, şöyle ince ince kıydım. Zeytinyağında pembeleşinceye kadar kavurdum. Yengemin verdiği biber salçasını da kattım. İyice halvet oldular. Kuruları içine attım. Şöyle bir karıştırdım. Çaydanlıkta kaynattığım suyu ilave ettim. Yarım saat kısık ateşte helva oldu. İnce ince kıydığım maydanozları ilave edip, bir çay bardağı yeni zeytinyağını çiğden döktüm. Ocağın altını kapadım. Tencerenin kapağını da tam yerleştirdim. 

Sonra vurdum kapıyı, çıktım evden…

Kesmediyse isterseniz “menemen” tarifi yazayım? Sakın bana “gaz verip” “Long Vehicle” falan yazdıramazsınız… Adamı “TIR” çarpar…

Bundan sonra “haber alma hakkını savunmayanların” okuyacağı haber de bu kadar… Gazetecilik, bizim gibi müstemleke memleketlerde ancak böyle olur. Bunca yalakanın yaptığı da budur.

“Susma sustukça sıra sana gelecek!” cümlesini çoktan geçtik… Siz susmaya devam edin. Bunun adı FAŞİZM’dir. “Tak Tak” diye kapınız çaldığında şaşırmayın!

Can Dündar ve Erdem Gül sadece mesleklerinin gereği olan bir “haber” yapmışlardır. Aynı kunduracının delinen ayakkabı ökçesini tamir ettiği gibi… Aynen bir mimarın yaptığı mimari çizim gibi... Bir gemicinin fırtınalı havada teknesini limana götürdüğü gibi… Yani herhangi bir meslek erbabının yapması gerekeni yapması gibi…

Faşizm, hepimizi sıraya koydu… Teker teker hesap görüyor. Ama faşizm her zaman kaybetmeye mahkumdur. En babası 40 yıl sürmüştür, o da İspanya’da… İspanya Avrupa’nın en özgür “Anayasasına” sahiptir…

Özgürlükler, haklar, demokrasi, evrensel hukuk Faşizm ertesine düşer. Bunlar yaşanmak zorunda. Yan yana durursak en az zararla bu dönemi geçiştiririz. Bu tas ve hamamla da ancak bu kadar…

Şimdi!

28 Kasım 2015 Cumartesi günü, İskele Meydanında tüm demokrasi güçleri yan yana durmak zorundayız! 

SAAT TAM: 14.00

Homeros’a sahip çıkacaksak bugün çıkacağız!

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…




26 Kasım 2015 Perşembe

Bilimcik...


Tübitak memleketin bilimsel kurumudur... Araştırmalar yapar, araştırma yapacaklara koşullar yaratır, bilimsel yayınlar yayınlar, hatta bir "bilim" dergisi sahibidir... Şimdi bütün bunları ileriye taşıyacak yeni bir adım attı.

Daha önce yayınladığı kitapları toplatmaya başladı. "Türk gelenek ve göreneklere" aykırı kitapları imha edecekmiş. Bilim böyle bir şey işte. Daha doğrusu Tübitak "bilimi" tam da böyle olmalı...

"Gelenek ve göreneklere" aykırıysa yak gitsin... Okunması sakıncalı bir dal; "bilim..." Zaten "bilim" bizim neyimize. Dedikodularla idare edebiliriz pekala... Kimseyi de sarsmaz!

Benim anlamadığım böyle bir hassas konu şimdiye kadar nasıl gözden kaçtı? Ayrıca "gelenek ve göreneklerimize" aykırı bilim nasıl bir şeydir? Sayın Tübitak yetkilileri bu konuya da açıklık getirirlerse aydınlanmış olacağız...

"Kitap yakma" tarihi bir eylemdir... İnsanlık tarihi kadar eskidir. Bunun bir çok örneğine rastlanır. Bunun en son örneği; 12 Eylül'de ele geçirilen kitapların SEKA'da toplu imhasıdır. Bir de film yakılma durumu vardır ki, 12 Eylül'ü kültürel olarak şaha kaldırmıştır...

Kitaplarla başlayan "imha" eylemi daha sonra da devam eder ama elde kitap kalmayınca... Hoş, memleketimizde kitaplardan önce "Toplu Yakma" eylemi "Madımak"la tescillenmiştir...
Bilim işte...

İnsanlık tarihi "ateşin bulunmasıyla" başlar ya bazı kitaplarda... Bulunmasa da olurmuş...
Bilim insanının elinde çıra ile dolaştığı ender ülkelerden biri olan memleketimiz büyük bir bilimsel devrimin eşiğinde sayabiliriz. Bazen bu kadar "bilim(!)" bize yeter demek içimden geçse de susuyorum... Ne de olsa içtikleri suyun H2O olduğunu bilmeleri çok da önemli değil...

Ne garip değil mi? Suyu ayrıştırıyorsunuz elde ettiğiniz iki ürün; biri yanıyor diğeri patlıyor... Bir araya gelince de "ateşi" söndürüyor...      


Şimdi...
Memleketin neden buhar olmak üzere olduğunu anlıyorsunuz de mi? Memleketimizde haddinden fazla "bilim(!)" ve "bilim insanı(!)" mevcut... Bu fazlalık bizi kasıyor... Bu kadar bilimi koyacak yer bulamıyoruz. Eh bu kadar eğitimle oynarsanız bilimsel patlama da yaşamanız normal.

Toplayın kitapları... "Ateş" bulundu!

-geMici-

gemici@yandex.com


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...

23 Kasım 2015 Pazartesi

24 Kasım…


Öğretmenler gününüz kutlu olsun…

Emeklisinden çalışanına, iş bekleyen atanamayan öğretmenlerden hala öğretmen olmak için okuyan öğretmen adaylarına kadar geniş bir “öğretmen” camiasının öğretmenler gününü “kocaman” kutlarım…

Köy Enstitüleri ile başlayan aydınlanma çağı bugün için son bulmuştur… Müfredat gericileştirilmiş, bilim ötelenmiştir. Müfredatın bilimsel değeri sıfır, inanç değeri ondur…

Şimdi kalkıp da memleketin “aydınlık geleceği”nden falan bahsetmek ilahi bir beklentiden başka bir şey değildir. Bu ilahi beklentinin sonu olsa gerek ODTÜ mezunu Bülent abim memleketin en büyük ilahiyatını kentimize armağan etmiş, pek yakın gelecekte minare benzeri bir roketle aya gönderileceğini ümit etmektedir…

Eğitimin geleceğini görmek böyle büyük bir öngörü gerektirir… Örnek olsun diğer iş adamlarına…

Öğretmenin emeklisini yazmak gerekir mi bu konuda acayip bir duygu sarmalı içindeyim… Kentimizde önemli bir kütle ve hacim kapsayan emekli öğretmen ağabeylerim ellerinden alınan “Öğretmen Evinin” hala beklentisi içinde olmaları dışında fazladan bir atraksiyon beklemek şimdilik hayal… Güzel hayal ama…

Gelelim öğretmen camiasına… Kaç sendikada örgütlendikleri konusunda pek fikrim yok. Özgür fikirlere hitap eden her türlü sendikal örgüt mevcut olduğunu sanıyorum. Yandaşsan bir sendika var. Milliyetçiysen var. Solcuysan var… Örgütlülükte bir sorun yok! Sorun yine müfredat! Sendikal müfredat…

Tanıdıklarımın birkaç tanesini haftada birkaç kere “basın açıklamasında” görüyorum. Sağlıkları yerinde…

Atanamayan öğretmen kardeşlerimin de atanmaya yönelik umutları var. Gittikçe de kalabalıklaşıyorlar… Pek yakında partileşirlerse yüzde on barajını zorlayacaklarını düşünüyorum. Birkaç dönem sonra hala bildiğimiz TBMM olursa onları da mecliste göreceğimizden eminim… Ne yazık ki, atanamayan öğretmenler müfredatı diye bir şey yok! İnsan üzülüyor tabii…

Bir de “Atanamayan Öğretmenler”in yetiştiği eğitim fakültelerinde okuyan, mezun olunca öğretmen olacaklarından emin kocaman bir kitle var ki… Hele bir mezun olsunlar müfredat da buluruz…

Bu kocaman camianın muhatabı olan bir de veliler var… Yani biz… Öğretmen Liselerinin komple kapandığını bilmeyiz. Okuyan çocuğumuzun ne öğrendiğini ya da öğrenemediğini bilmeyiz ama adımız “Veli”…

Öğretmenler gününden “veliye ne?”

Bu yazının bir müfredatı yok… Gelecek mi? Yazacağız bir müfredat!

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…
  


19 Kasım 2015 Perşembe

Şimdi 1 dakika saygı duruşunda bulunacağız!


Kaybettiğimiz insanlığımız için... Kaybettiğimiz değerlerimiz için... "Kötülüğü Toplumsallaştırdığımız" için... Bırakın 1 dakikayı, bundan sonra sürekli saygı duruşunda bulunsanız fenalıktan geri dönüş kalmamış...

Fatih Terim açıklama yapıyor "dışarıda bunları anlatamıyoruz" diyor. Dünyaya göstermelik olarak mı saygı duruşunda bulunuyoruz... Yoksa yaşanan bir açıya gönül koyduğumuzu, iyinin yanında olduğumuzu haykırmak için mi?

Kötülüğün karşısında cümlesiz kalmak, bırak cümleyi soluksuz kalmaz tam da bu! İnsanlığımızdan utanma çağında her şey havada asılı kalıyor.  

Polonya Büyükelçisi, eski YÖK başkanı sosyal medyadan;  "Biri Fransa'da katliam mı var dedi! Fransız pi.cleri Cezayir'de 1 bucuk milyon müslümanı katlederken hiç sesiniz çıkmıyordu." diyerek insanlığın geldiği en yüksek(!) seviyeyi gösteriyor...

Suruç'ta ölen masumlar... Ankara'da katledilenler sıradan "duyarlı" yurttaşlar, Lübnan'da katledilen sıradan insanlar ve Paris'te canlı bomba ve keleşlerle taranan sıradan Fransızlar... Bütün bu kitle katliamlarında ölenler sıradan insanlar. Sizin bizim gibi sokakta yürüyen, pazardan alışveriş yapan insanlardı...

Hiç bir cümle artık yazılamaz...

İngilizler, Fransızlarla tarih boyunca savaşmışlardır. İki ülke sürekli rekabet içindedir. Paris Katliamından sonra İngiltere'de oynanan İngiltere-Fransa maçının başlangıcında yaşananları görmüşsünüzdür. Tüm İngilizler tek ağızdan Fransız Milli Marşını söylediler. İngilizler bir acıya ortak olduklarını gösterdiler...

Türk-Yunan maçında statta olanlar neyi gösterdi? Kan...

13 yılın sonunda geldiğimiz nokta budur. Eğitimiyle, hukukuyla, siyaset anlayışıyla, demokrasisiyle, ekonomisiyle, özgürlükleriyle, seviye altı bir durum... Pespayeliğin daniskası...

Saygı, insani bir duygudur... Yitirdiğinizde de insanlığı kaybedersiniz. Geldiğimiz bu noktada hala uyanmayan zavallı solcu dostlara hayatta başarılar dilerim. Sakın ha bir araya gelmeyin... Birbirinizi kıyasıya eleştirin, laf sokuşturun... Kendi yalnız bırakılmış "doğrularınızla(!)" hayata devam edin... Bırakın yarını, artık bugün geç...

Kolay gelsin... Üstün başarısından dolayı Polyana'yı ve Heidi'yi fena halde kutlarım. Peter'de mutlu...

-geMici-

gemici@yandex.com


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR... 

17 Kasım 2015 Salı

Her şey birbirine girerken…

Şimdi bu ne? “Gerçek sorun Kapitalizm. Ortadan kalkması lazım...” Benim aklıma bunu demek geldiydi. Tam ben diyecektim ki, Ali Koç dedi. Ona nasipmiş. Şimdi ben ne diyeceğimi unuttum. Yazıyı nereye sürüklesem olmuyor… 

 Şimdi aile “Kesinlikle hastanede karışmış” deyip, nüfustan sildirmeye kalksa sanırım mahkeme tek celsede karar verir. Ali Koç da Fenerbahçe yerine KP’ye başkan seçilir. Şaşırır mıyım? Artık şaşırma sınırlarını sanki biraz geçtim…
Geyik 20 toplantılarına damga vuran şu bu değil, Ali Koç’un dedikleridir. Paranın tam kalbine lafı sokuşturmuştur. Bu; 20’ler nerede toplansa dünyanın her yerinden gelen karşıtlar gösteriler yapardı. Bu toplantıda öyle bir şeye pek tanık olmadık. Ama onların yerine gereken cevabı Ali Koç vermiştir. Dağılabilirsiniz…
Memlekette sistem mi değişti? Değiştiyse bana da haber verin. Seçimlerin üzerinden iki hafta geçti birileri hemen sağa sola emir yağdırmaya başladı. “Bundan sonra belediye başkanı olamaz.” gibi… Ne oldu? Bundan sonra seçim yok mu? Kendini bilmez birkaç kişi mi buna karar verecek? Eğer öyleyse biz de bilelim…
Hadsizlik had safhada… 2019 yılında üç seçim birden olacak… Görünen bu. 7 Hazirandan sonra yapılan tarihsel hatadan sonra muhalefetin bir kez daha hata yapma şansı yoktur.
Bugün TBMM toplanıyor… Meclis başkanı en yaşlı üye olarak Sayın Deniz Baykal olacak. Sonra da seçim yapılıp iki yıllığına meclis, başkanını seçecek.
Sizin merak ettiğinizi ben de merak ediyorum… Deniz Baykal’a bir görüşme talebi geldi mi? Neden gelsin ki… Gelmediyse bir sorun yok… Yani 7 Haziran’dan sonraki tantana olmayacak…
MHP de rahat edecek… Meclis başkanı seçimi 3. tura kalmayacaktır… Hatta ilk turda seçim tamamlanacaktır.
İstenen memleket manzarası tamamdır…
CHP’de kurultay süreci devam ediyor… Merkez ilçe için adaylar ortaya çıkmaya başladı. İlçe seçimlerinden sonra İl seçimi de olacak. İl başkanı için de aday adaylarının adları dolaşıyor. Bence hiçbir sakıncası yok. Lakin Necat Önder’in dediği laf size de garip gelmedi mi? Ne zamandan beri CHP’de “silah”la “seçime adaylık” aynı cümlede kullanılıyor?
Demokrasinin ne tarafında “silah” var?
Abukluklarla il başkanı seçildiğini ben şimdiye kadar görmedim… Evet, yaşım genç… Her şey görülebilinir… 
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…
NOT: Suruç, Ankara Katliamı derken zincire Paris halkası da eklendi… Ateş, sıçrayarak yayılıyor… Bu yangının Orta-doğu ile sınırlı kalması mümkün değildi. Yeni bir şiddet çağının başlangıcında mıyız yoksa finalinde mi? Tarih sıfırdan bir kez daha yazılmaya hazırlanıyor…   

12 Kasım 2015 Perşembe

Duruma göre...


Hukuk!

Manisa'da elleri kelepçeli "Türbanlı bacım" görüntüleri tepki çekince emniyet müdürü görevden alındı. İyi de oldu. O çocuklar kaçacak mıydı da kelepçe vuruldu? Üniversite öğrencisi... Nereye gidecek? Ayrıca YÖK'ü protesto etmek suç değil anayasal hak! Her şey protesto edilebilinir...

Genç bir kız merdivenlerden sürüklenerek göz altına alınıyor tık yok!

Zaman Gazetesi matbaası TOMA'larla basılıyor gerekçe "Özgür Bugün" gazetesinin basılması... Gazete basmak ne zaman suç oldu?

Farkında değilsiniz ama bu ülkede hala -onaylasanız da onaylamasanız da- bir anayasa var! Ve bu anayasayla bile basın güvence altındadır. Bir gazete basılır suç işlemişse gereken yapılır. Bir matbaa gazete bastı diye basılamaz!

"Benden" olursan hukuk var, yoksan yok!

Gazetecilere her gün yeni bir suç duyurusu haberi ile karşılaşıyoruz... Bu daha başlangıç! Okuyucunun "haber alma hakkı" insan hakkıdır. Yakında haber diye okuyacağınız tek şey "menemen" tarifidir.

Başbakan "basın özgürlüğü" derken neyi kast ediyor merak ettim. Basın, demokrasilerin 4. gücü derken "özgür basından" söz ediliyor... Başbakan, özgür basının teminatı "benim" diyor. Hayır Sayın Başbakan, özgür basının teminatı anayasadır. Siz, mevcut anayasanın uygulanmasından sorumlusunuz. Hem de sonuna kadar...   

Özgürlükleri, hukuku askıya alırsanız bu ülkeyi biraz zor yönetirsiniz... Baskıyla yönetenler dünya tarihinin unutulmuşlarıdır. Kimse onları hatırlamaz.

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Böyle de olmak zorundadır. Duruma göre hukuk değil, her kes için eşit hukuk...

Anayasa da değişebilir... Ama demokrasiyi, özgürlükleri, daha ileriye taşıyacaksa değişir. "Bana hukuk" "bana özgürlük" diğerlerine de "benim dediğim, istediğim kadar" gibi bir tavır ol(a)maz.

Hiç bir şey geriye doğru akmaz... Zorla tarih geriye de döndürülemez. Milyon yıllık insanlık tarihi hep ileriye doğru akmıştır. Çok zorlu bir tarihtir. Bugüne gelinceye kadar bir çok kayıp vermiştir. Haklarını mücadeleyle almıştır. Var olan haklarını da sonuna kadar korumak hücrelerinde yazılıdır...

Osmanlı artık yok! Türkiye Cumhuriyeti var! Bugün o koltuklarda oturuyorsanız, bu Türkiye Cumhuriyeti'nin size sunduğu bir fırsattır. Bu ülkeyi "menemen tarifine" indirgemeye hakkınız yok... Sadece 2019 yılına kadar size iktidar verilmiştir, hepsi bu...

Bu arada muhalefete de bakacağız... Yüzde 51 ne yapacak? Aldıkları oyun önünde mi yürüyecekler yoksa aynı hamamda alıştıkları tası mı arayacaklar?

-geMici-

gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR... 


10 Kasım 2015 Salı

Biraz sakin!


Bir yüzde 49 rüzgarı esiyor... Sanki karşı taraftaki yüzde 51 gazozdan var... İşin garip yanı herkes de bunu benimsemiş gibi. Ya da 'ilk şok' diyelim. Çünkü kimse bu sonucu beklemiyordu.

Sonuç bu...

Muhalefet şakadan da olsa 'Hadi biz de bunu kabul etmiyoruz. Allahın hakkı üçtür' deselerdi. Ve Mart ayında yapılacak yeni bir seçimi işaret etselerdi... Acaba ne olurdu? 

Bu arada ben dahil tüm "solcular" garip bir şekilde "Soma" "Sinop" "Karadeniz" gibi çevre saldırısının yoğun olduğu bölgelerden çıkan "büyük yüzdelere" fena kızıp başladık hemen: "Bundan sonra nükleer santralin de..."

Sakin...

Bu erken "pes etmenin" de bir sosyolojik açıklaması mutlaka vardır. İnsanın canı duymak da istiyor hani... Bizim "Kahveci Hasan"ın açıklaması kadar da sahici  olmasını isterim. 

Muhalefette liderler tartışmaya açıldı... Sorun lider midir? Ya da başlı başına lider midir? 
Muhalefetteki üç parti de ideolojik yapıları olan parti. İdeolojik partilerde "lider" yönetmez, asıl olan örgüttür, partidir. Lider koşullara yönelik hedefleri ortaya koyar.

Bunlar tartışılacak...

Peki, siz ne yapacaksınız? Birçoklarımız için zorlu bir dönem olacak. Yan yana da duramıyoruz? "E emmi oğlu n'yapcez?" Birileri beni şaşırtmalı. Hem de acilen...

"Artık eskisi gibi olmayacak..." Bu ses televizyondan geldi. Bir de baktım harala gürele... Birileri "YÖK'e HAYIR" mı demiş ne... Ben 1982'ten beri bunu bazen yüksek, bazen sessiz diploma alıncaya kadar söylemişimdir. Pek muhtemel benim gibi düşünen milyonlarca kişi şu an devlet dairelerinde çalışıyordur. Bunların bir kısmı da üst kademe yöneticisidir. Mecliste de çoğunluktur...

YÖK hala var...

Bunu bile başaramadığımız bir güzel ülkede yaşıyoruz... Sanırım bundan sonra yazılacak cümle "devam" olmalı. Haksızlığa, çevre talanına, hukuksuzluğa, anti-demokratik uygulamalara ve aklınıza gelen tün anti insani uygulamaların karşında durmak için, devam etmek zorundayız.

Bugün 10 Kasım... Osmanlının kalıntıları üzerine Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülke kuran Mustafa Kemal Atatürk'e saygıyla... Bu bir devrimdi. Doğunun devrimiydi... Kapitalizm çabuk uyandı. Gerekli tedbirleri acilen aldı. Bugün de uyguluyor... Var oldukça biz de var olacağız...

Birlikte....

-geMici-

gemici@yande.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...     


5 Kasım 2015 Perşembe

Bırakın geçmişi…

Geleceğe bakacağız… Örneğin “ben” bundan sonra yazı yazarken bol bol yemek tarifleri yazacağım. Kuru fasulyeden, imambayıldıya (yok, imambayıldı olmaz) kol böreğine, etlilerden sütlülere birçok tarif vereceğim.

Arada sırada diyabetikler için de ince tariflerim olacak. Cemaatin medyasına el konunca 24 saat muhalefetten, 24 saat yemek tariflerine dönen televizyon benzeri yayıncılık anlayışı bol bol yenebilir hale gelecektir.

Bunun ilk örneği de bu yazı olsun. Diğer yazar arkadaşlara da şiddetle öneririm…
Ama illaki “sosyal içerikli yazılar yazacağım” diyen arkadaşlar için de birkaç konu önerisinde bulunmak isterim. Herkes benim gibi mutfağa hakim olamaz.

Mesela; “altın madenciliğinin toprağa kazandırdıkları ve bitki örtüsüne faydaları” güzel bir başlık olacaktır. Hatta “köy muhtarlarına faydaları” da bu konu başlığı altında irdelene bilinir. “Köylülerdeki manevi zenginlik ve haz” mevzusu da konu başlığı olarak yedeklenmesini öneririm…

Ayrıca “Radyasyonsuz yaşamak mümkün değil” de bir diğer konu başlığı… “Şiddetle istiyoruz ve Sinop çok şanslı” 

Bende yemek tarifi ve sosyal içerikli yazı yazacak yazar arkadaşlara konu önerisi çok…
Bundan sonra yazılmayacak konuları biliyorsunuz… Birkaç tanesini hatırlatmak da isterim. Demokrasi, hukuk, eşitlik… Bunlar ıvır zıvır… Kimsenin umurunda değil. Kasmayın kendinizi.

Sakın ekonomi mevzusuna girmeyin. Size ne… Memleketin dümeni yerinde. Herkesin geliri yerinde... İşsiz olsa ne olur ki, 6-7 milyona da aramızda bakamayacak mıyız?  

Eğitim sistemiymiş… Bir daha mı okuyacaksınız? “Yok, biz değil, çocukların eğitimi” diyorsanız boş verin… Nasılsa okuyup “Nobel” mi alacaklar… Bölmeyi çıkarmayı bilsinler yeter. Nasıl olsa ellerinde toplamaya değer ya da çarpmaya değer bir şey olmayacak…

Bilgiyi biriktirip turşusunu mu kuracaklar… Girsinler google sorsunlar… Bilginin mutsuzluğu ile bir ömür tüketmenin ne gereği var. Okuyarak sınıf atlayacaklarına daha kolay yollar var. Taraf olsunlar… Kesin daha çok şansı olur çocuğun…

Artık güneş de etkisini yitirmeye başladı. Korkmayın, enseniz de bundan sonra kararmaz.

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

Not: 1994 yerel seçimlerinde İstanbul’u Refah Partisi kazandığında bir arkadaşım; “Artık bu kentte yaşanmaz demişti.” Hala yaşıyor… Yaşanabiliyormuş. Bilgi, güçtür… Evrensel Hukuk’tan başka dayanabileceğimiz tek güç; birlikte olmaktır… 


3 Kasım 2015 Salı

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR!

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR....

POLENTE

Her "gemicinin" gördüğüdür...