29 Ocak 2015 Perşembe

Sevgili Köşem…

Şimdi sana “sevgili köşem” dedim ya hemen “acaba nereye mesaj veriyor” diyecekler. Mesaj falan yok “sevgili köşem.” Zaten mesaj verseydim CHP’li aday adaylarına verirdim.

Senin aracılığınla “neden aday oldular?” diye sordum ya… Allah seni inandırsın bir tanesi adam yerine koyup cevap yazmadı. Helal olsun demek geldi içimden ama demedim. Vardır elbet bir sebebi falan diye geçiştirdim. Adam neden aday olduğunu neden açıklasın! Getirisi iyi, emekliliği harika! Bunun cevabı mı olur…

Neyse köşem! Abukluklar aynen kaldığı yerden devam ediyor… Kobani’ye “düştü düşecek” derken kazanınca tebrik gönderenler aynı zatlar… Yıllar yıllar önce “başkanlık sistemi Amerika’nın bize yutturmasıdır” diyenlerle bugün “başkanlık sistemi olmalı” diyenler de aynı kişiler… Acayip bir durum!

Biliyorum senin de kafan en az benim kadar karışık! Ben alıştım sen de alışırsın…

Seçim satına girince iyice dağıtmaya başladık… Ne ararsan var! “Ev parası zula et yüzde şu kadarı benden”den tutun da “yeni eleman” alımına kadar uzanan geniş yelpazede her şey mevcut! 900 küsur “edebiyat öğretmenine karşılık 1000 din dersi hocası… Eh, edebiyatta bir yere kadar! İnsana biraz da maneviyat lazım!

Maneviyat deyince aklıma kutular geliyor, paralel geliyor ama hemen uzaklaştırıyorum! “Benden uzak dursun” diyorum… Onun yerine aklıma ille de SYRİZA’yı getiriyorum… Kesmiyor! Sen de aklına getirmemeye çalış, idare et… İdare et, ızgara etten daha iyidir. İdare etmek hem damarlar için iyidir hem de kollestrole iyi geldiği söyleniyor…  Her şey sağlık için yani, sevgili köşe!

İletişimin ileşmemek anlamına geldiği, satışların, pazarlama olarak algılandığı bir dünyada hala kendini “köşe” olarak algılaman da aklıma yatmıyor değil ama ne yaparsın ki katlanıyorum sana…   

“Sevgili Köşe” bak şimdi ısrarla aynı tanımı kullanıyorum… Senin köşelerinin sınırı belli zaten…

Hani senin altına hep imza yerine “BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR” gibi manasız bir cümle yazıyor ya, ona da takma! Bunlar hep geçici şeyler… Bugün varsın, yarın yok!

Galatasaray’ın bile amatör takımlara yenilmesi bile inan seni şaşırtmasın! Artık ne olduğunu bilmediğim “endüstriyel futbol” var! İki gramlık zevkimizin bile içine edildiği şu dünyada, önüne gelenin kendisini bir şey sanıp, ileri geri konuşması olsa olsa dangalaklıkla tanımlanabilir…

Sen işini yap yeter; “sevgili köşe…”

-geMici-



BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR… 

26 Ocak 2015 Pazartesi

“Che-pras”

Yunan Halkı “yeter artık” dedi! Sol ittifak partisi (Sinaspizmos) 1996 yılında ismini değiştirerek SYRİZA adını almıştı. Başına da “Önlük Hareketi”nde ismi ön plana çıkan Çipas seçildi. Sonuç: AB, İMF, AB Merkez Bankası düşünsün!

“Önlük hareketi” ve “Gezi Direnişi” birbirine benzer… İktidarın “ben nasıl istersem öyle yaşayacaksınız!” diretmesine karşı gençlerin direnmesi, karşı çıkışıdır! Daha sonra Yunanistan’da sol partiler bir araya gelerek tek çatı altında mücadele etmeye karar vermişlerdir ve sonuç…

Türkiye’de benzer süreçlerden geçiyor… Sol partiler Birleşik Haziran Hareketi altında bir ittifak oluşturmaya çalışıyor. Haziran Hareketi bir parti değildir. Sadece yan yana durması gerekenlerin oluşturduğu bir platformdur. 2015 Haziran seçimlerinde de bu ittifakın ilk sonuçlarına tanıklık edeceğiz.

Yunanistan’daki ittifak bize bir şeyi göstermiştir… Bir arada durmanın gerekliliğini göstermiştir. Bu bizim zorunluluğumuzdur!

Cumhuriyetin kazanımlarını bile kaybettiğimiz bir dönemdeyiz. Daha geriye giden bir hayata doğru hızla düşüyoruz! Yeni gerici değerleri hayatımıza sokmaya çalışıyorlar! Eğitimsiz, düşünmeyen, emeğinin değerini “şükrederek” kabul etmeye zorlanan bir “sınıf” yaratılmaya çalışılıyor! Bu yeni yaratılan dünyada hak, hukuk, adalet yok!  

Yunan halkı Ortodoks’tur… Dini değerleri çok güçlüdür! Buna rağmen Çipas; “Kilise ile dürüst ilişkilerim var. Tanrıya inanmıyorum. Ancak dine ve din adamlarına saygılıyım” demişti.

Dünya 40 yaşında yeni bir liderle tanışıyor… Örgütün lider olduğu bir lider… Sol ittifak Yunanistan’da başardı. Türkiye’de de başarmak zorundadır. Gerisini uluslar arası sermaye düşünsün! Bu tür ittifaklar bütün coğrafyalarda yayılarak büyüyecektir… Yunanistan’daki durum yaygınlaştıkça, sistemler de değiştikçe yeni bir dünyanın kapıları da aralanmış olacaktır.

Sömürüsüz, hakça yaşanan bir dünya elbet bir gün gerçekleşecektir… Yeter ki, yönetilenler uyansın! “Değerler eğitimi” altında pompalanan gerici, anti-laik eğitimin amacı da zaten budur! Örgütsüz, uyanmayan, her söylene “evet” demesi istenen bir halk yaratmak!

Başarmaları mümkün değil… Sadece biraz daha sömürmek için zaman kazanabilirler hepsi bu! Küplerini, çaldıklarını kaçırabilirlerse kaçırırlar… Ama hayatlarımızı asla “sıfırlayamazlar!”

Birleşik Haziran Hareketi’ni bir arada durabileceğimiz bir yer olarak düşünüyorum. Umarım öyle de olur…

Kazanmak için! Hep ayaktayız!

-geMici-

gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…



22 Ocak 2015 Perşembe

Sokakların diğer anlamı…

19 yaşında bir üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ı döverek öldüren katillere verilen cezalar adalet duygumuzu silip bitirdi. Toplumun yüzde ellisini ötekileştiren iktidar sonunda adalet duygumuzu da sıfırlamış oldu.

Siyasi cinayetlerin tavan yaptığı “Gezi Direnişi” ve sonrası toplumun beklentileri –aslında- mevcut durumdan pek de farklı değildi. En azından benim beklentim yoktu. Yoktu ama “adalet duygusunun” da varlığını insan hissetmek istiyor… Olmuyor!

Büyük kentlerdeki protestolarda yine bildik “gaz” görüntüleri süsledi. Bir toplumdan “adalet duygusunu” alırsanız protesto da olacaktır…

Biraz empati yapalım…

Demokrasinin, kendi kurallarına oturduğunu düşünün… Hukukun tüm alanlarda, herkese eşit dağıtıldığını ve o hukukçu hanımefendinin hakikaten gözlerinin bağlı, terazisinin hilesiz olduğunu düşünün. Toplumdaki gelir dağılımının hakça olduğunu düşünelim. Farkındayım, çok hayal kuruyorum ama sonuçta “empati” yapacağız ya, ondan yani…

“Ben” mozaşist miyim de sokaklara çıkıp hak hukuk arayacağım? Keyfime bakar, yaşam kalitemi artırmaya çalışır, yaşadığım hayattan zevk almaya çalışırım. Kendi sınırlarım içinde yaşayıp giderim…

Ama böyle olmuyor… Yeni bir bin yılın başındayız ve başımıza gelenlere bak! Gencecik çocukların hayatlarını çalıyoruz… Ötekileştiriyoruz! Bunlar yaşanırken nasıl bir iç barış ya da toplumsal barış sağlanabilir? Sağlanamıyor… Sürekli gerilim, sürekli çatışma, sürekli hırsızlık, negatif anlamda “sürdürülebilir bir toplum…”

Demokrasinin tüm kurallarının işlediği, hukukun işlediği, güçler ayrılığının olduğu bir toplumda en çok rahat edecek meslek inanın polis olacaktır.

Sokaklarda barış, hak, hukuk, demokrasi için bağıranlar kazanırsa rahat edecek olan meslek gurubu polis olacaktır…   

Hiç kimse kendisi için demokrasi istemiyor… Demokrasi olacaksa herkes için olacaktır! Hukuk olacaksa herkes için olacaktır! İyi ve sağlıklı bir çevrede yaşayacaksak, herkes yaşayacak! Hatta Engin abim de aynı koşullarda nefes alacak! “Hakça paylaşalım, insan gibi evlerimize ekmek götürelim” derken sadece kendimizi ifade etmiyoruz… Bir çuval kömüre muhtaç edilen, makarna karşılığında oyunu ipotek ettirenler için de ses çıkarıyoruz…

İnanın biz susarsak, bugün içinde bulunduğumuz koşulları herkes mumla arar… Bu ülkenin vicdanı sokaklarda hak arayanlardır! Adalet arayanlardır! Demokrasi mücadelesi verenlerdir! Bu ses çoğalarak artmalıdır! Yoksa, sıra sessiz kalanlara da gelecektir ve ses çıkardığınızda duyacak kimse olmayacaktır!

Şimdi herkes bir kere daha düşünsün…

Ali İsmail Korkmaz! Sen korkarsın!

-geMici-



BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

19 Ocak 2015 Pazartesi


Sorusuz hayat…

Rahat hayat! Bilmemek iyidir… Bilmeye başladığınızda uykularınız kaçmaya başlar… Sağa sola dönmeniz işe yaramaz. Yumruk yemiş gibi sabahı edersiniz! En iyisi bilmemektir… Ama bir kere soru sorulmuştur…

Ama bir de omuzlarınız üzerinde bir kafa vardır ve size düşmandır! Cevap(lar) arar… Ne işe yaradığı bilinmeyen, bilmediğiniz cevaplar…

Kafanıza bir şey takılır, soru sorarsınız… Başlangıç için basit bir soru… Sonra büyük yolculuk başlar. Cevaplar çıkar karşınıza; yanlışlı, doğrulu, şüpheli... Kendi cevaplarınızı oluşturursunuz. Kafanıza yatmaz! Biraz daha araştırırsınız. Tam “cevabı buldum” dediğiniz anda yeni bir soru dikilir karşınıza! Yolculuk bir kere daha başlar…

Sorular ve cevaplar… Hangisi tehlikeli?

Soru yoksa cevap da yoktur!

Bunun için “soru” başlangıçta tehlikelidir…

Siyasetin dar ve karmaşık sokaklarında “sorusuz bir dünya” sürekli pompalanırken, eğitim sisteminde uzun vadeli “sorusuz ve sıfır cevaplı” bir kuşak yaratılmaya çalışırken, en azından “bu işin sonu nereye gidiyor?” sorusu sorulmayı hak etmiyor mu?

“Sorusuz hayat” yaratılabilir mi? Geleceğin önü kesilebilinir mi? Dört işlemli sorular olduğu sürece mümkün değil… Biliyorlar… Bütün tarih ileriye doğru akıyor! Bugün verilmesi gereken “cevaplar” zaten biliniyor…

Aslına bakarsanız, sorular olduğu sürece cevap da aranacaktır! İnsanlığın sonu olmayan büyük yolculuğu hep ileriye doğru sürüp gidecektir!

Amaç, soru sorulmamasıdır! Oysa insanın çözmesi gereken soruların daha başındayız… Çok genciz…

Biz şimdi “yarına” bakalım… Yarının sorularına şimdiden yeni “cevaplar” hazırlayalım ki, daha sonraki günlerin sorularına!..

Bugün, bitti!

Yarım, başladı!

-geMici-



BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…  

15 Ocak 2015 Perşembe

Ön seçim ve partiler

Anlaşılan o ki, Çanakkale’de ön seçim yapacak parti CHP… İl ve ilçe başkanlarının son toplantısından sonra yayınlanan açıklamada “ön seçim” olmazsa olmazı… Hatta seçim ön seçim olmazsa il ve ilçe başkanları yönetim kurullarıyla birlikte istifa etme kararlarını genel merkeze bu ay sonu, olmazsa Şubat başı Ankara’ya giderek bildirecekler…

CHP, Çanakkale’de ön seçim konusunda kararlı… Meclisteki diğer iki partiden MHP bu konuda ne yapacak, şimdilik çok belirgin değil. Demokrasinin kalesi AKP ise tepeden atanmayla bir çeşit “ön seçim(!)” yapacağı da kesin…

CHP’den 15’e yakın aday adayının adı biliniyor… Bunlara 5-6 kişinin daha ekleneceği konuşuluyor… Özellikle Biga’dan… Tüm aday adaylarına başarılar dileyerek gelelim birkaç ay önce sorduğum soruya… Artık aday adaylıkları neredeyse kesinleşen arkadaşlarımızın –sanırım- bir cevapları vardır!

Bir; neden aday adayısınız?

İki; sizleri, CHP’nin diğer üyelerinden farklı kılan etkenler, özellikler nelerdir?

Üç; aday adaylıklarınızı seçime kadar sürdürecek misiniz? Son dakikada birileri adına verdiğiniz mücadeleden çekilecek misiniz?

Bir adayın “ben adayım” demesi bence yeterli değil… Mutlaka gerekçeleri de vardır. Bu gerekçeleri de okuyucularla paylaşmak isteyen adayların göndereceği yanıtları (12 punto, ariyel yazı karakteriyle, bir sayfayı geçmemek koşuluyla) buradan okuyucularla paylaşacağım.

Bu soruların bir çok yanıtı olabilir… “Kafama esti aday oldum”dan tutun da “memleketin bana çok ama çok ihtiyacı var”a kadar uzanan yanıtlar da olabilir… Önemli olan –gerçekten- samimi yanıtlarınızın olması bence önemli…

2015 seçimlerinin önemi ortada… Aslına bakarsanız kimin aday olacağı da çok önemli değil. Solda konuştuğumuz dostların ortak düşüncesi, 2015 seçimlerinin “son seçim” olma olasılığının da yüksek ihtimal olması…

İnsanları bu düşünceye iten birçok gelişme var… İç barıştan gittikçe uzaklaşıyoruz. Gerginlik, yükseliyor… İçinden ne çıkacağını bilmediğimiz yeni “torba yasaları” yolda… Türkiye'nin dünya gözündeki imajı ortada… 16 Türk devletinin bayrağı tamamdı da kostümlü prova George Abbas için tam bir şaşkınlıktı. O şaşırabilir tabii ama biz yurttaşlar için –beklenmese de- olabilirliği olan bir şeydi!

Liste uzun… Demokrasiye, hukuka darmadağınık görüntülere girmenin anlamı artık yok! 

2015 seçimlerinden sonra kimse ne olacağını şimdilik bilmiyor ama Türkiye'nin artık bizim bildiğimiz Türkiye olmayacağı da kesin!

Benim kaygım seçim olup olmayacağı…

-geMici-



BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

12 Ocak 2015 Pazartesi

Yarın…

14 Ocak! “Çalışan Gazetecileri Dövme Günü” Yani 14 Ocak’ta kızdığınız bir gazeteciyi rahatlıkla dövebilirsiniz. Komple serbest! “Eğer gazeteci karşılık verirse” diye düşünmeyin, veremez! Yasak! Sadece yasak değil, günün anlam ve önemine aykırı…

Gazetecinin eli kolu bağlı o gün… Mis gibi dayağını yiyip, köşesinde oturacak! Eyvallah diyecek! Yani 14 Ocak’ta gazeteciler kuzu kuzu dayağını yiyip oturacak! Meslek örgütlerinden de o gün anlayış bekliyoruz.

Dövücü arkadaşlar için de birkaç kural var… Her şeyden önce arkadan saldırılacak. Ve kesinlikle –en az- üç (3) kişi olunacak! Daha fazla olunursa çok daha makbule geçer.

Çıplak elle saldırmak da yasak! Mutlaka beysbol sopası, “yok efendim ben Amerikan sopasıyla yerli malı gazeteci dövmem ama mutlaka dolar bulundururum” diyorsanız asgari şartlarda elinizde en az meşe odunu bulundurmak mecburidir. Baştan da yazdığım gibi beysbol sopası bulunursa çok şık olur!

Birden fazla gazeteci dövmek de yasak! Önünüze gelene saldırmayın. Hakkınızı en çok kızdığınız gazeteciye saklayın. Tek hakkınızı sağlama kullanın.

Birkaç da uyarımız var…

Bu işi karanlıkta halledin. Mobesa kameralarına dikkat! Bu memlekette hala kör noktalar var. Tespitlerini yapın. Haritada işaretleyin, planlarınızı ona göre yapın.

Haydi gününüz kutlu olsun!

“Je Suis Charlie Hebdo!”

Kaleme kurşun sıkınca iyi mi oluyor… Gazeteciye, yazara, çizere kurşun sıkmak, havaya uçurmak sıradanlaştı. Yok, edince o düşüncelerin de yok edileceğini sanıyorlar!
Yok olmuyor işte!

Dünyanın neresinde olursa olsun devrimci dayanışma mutlaka olacak! Bu dünya bizim! Bilimin, sanatın, estetiğin olacak! Yarın çirkinliklerin çağı olmayacak. Tarihin tanıklığında kazanan sanat, bilim olacak!

Avrupa karanlık çağı geçti… Biz de silkeleyip geçebiliriz! Rönesans, bilimle, mimariyle, resimle, müzikle, astronomiyle, kimyayla oluşturuldu. Bunlar bize şimdilik uzak gibi dursa da gelecekten umutluyum!

Mizaha dava açanların yönettiği bir ülkede sahte “insanlık dayanışması” ne kadar sakil duruyorsa, gelecek de o kadar yakın!

Mizahın gücü adına! (Orantısız zeka kullanmayın leyn)

Je Suis Cemal

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

  

9 Ocak 2015 Cuma

Hayata uyanık olacaksın!


Hep “uyumuş” biri olarak yazıya böyle bir başlık atınca biraz tuhaf oluyor. Hatta hiç inandırıcı değil!
Uyanık olacaksın dediysem günü kurtarman mesele değil. Birkaç beleş kömür çuvalından bahsetmiyorum. Kallavi uyanıklardan bahsediyorum. Öyle bir uyanıklık ki, yedi sülalen yatsa da senin uyanıklığın komple yetmeli…
Mesela 17/25 uyanıklığı gibi… Ortada kılıf olmadığına göre 17/25’de yok(!) demektir. Kılıfın olmaması işi kurtarıyor(!)
Sağlık hizmetleri mesela… Tıptan ümidini kesen iktidar hastanelere hoca istihdam etmeye hazırlanıyor. Ne de olsa memleketin yüzde doksan dokuzu Müslüman. (Kim saydı acaba?) Peki, geri kalan “küçük birim” için alevi dedesi, Haham, Hıristiyan din görevlisi de istihdam edilecek mi? Bu arada memlekette “Budist” olmaması iyi oldu! Sevindirici durum!
Hocalar Hipokrat yemini de edecekler mi? Durup dururken aklıma geldi… Her halde reçete yazmaya kalkmayacaklardır. En fazla yazsalar yazsalar “muska” yazacaklardır.
Kanserli misin? “Yaz hocam bir tümör muskası…”  
Yeni iş kolu hayırlı olsun! Bunca İmam Hatibin işi şimdiden hazır… Camiler tamam, okullar sırada, şimdi de hastaneler… İş güvenliği konusunda da danışmanlık hizmeti... İş işten geçtikten sonra pamuk hizmeti kesintisiz zaten veriliyordu... 
Kışlalarda da çok kadroya yer var! Mesela her bölükte bir tane kadro açılmalı… Yetmez! Her takımda bir tane olursa çok daha iyi olur! Ayrıca her ziraat mühendisine karşılık bir ilahiyat mezunu… Maazallah kuraklık falan da olabilir… Zaten iklimler değişti!
Diğer bir iş alanı da termik santraller… Çıkan kükürtte karşı önlem alınmalı. Hatta buraya atanacakların nefesi çok ama çok kuvvetliler arasından özenle seçilmelidir! Hatta onlara özel haklar da tanınmalı. Yapacakları iş oldukça mühim… Bülent abime bir fakülte çalışsa az gelir!
Tamam, Bülent abimin Çanakkale’ye kazandırdığı –bugün artık bir nevi tıp fakültesi sayılabilecek- İlahiyat Fakültesi büyük öngörünün bir küçük ürünü sayabiliriz. Hakikaten geleceği görebiliyor. Ona göre de pozisyon alıyor! Büyük adamsın abi!
“Çanakkale 18 Mart Külliyesinde” (Rahatlıkla artık külliye diyebiliriz :) Tabii 17/25 kılıfını unutmamak koşuluyla) Bu arada yakında seçilecek olan “molla başı” seçimlerini de es geçmeyelim. Bu “molla” işi tamam da “başı” kısmı uymadı, farkındayım... Terminolojiye hakim olmadığım için okuyucular da yardımcı olursa iyi olur. Ne de olsa kültür fiziğimizin de bir sınırı var.
Çanakkale 18 Mart Medresesi bütün bölümlerini kapatıp ilahiyata dönüştürürse iyi olur. Mezunları KPSS gibi gereksiz sınavları beklemez. Bülent abimin de katkısıyla kısa sürede dönüşüm gerçekleşebilir…
Dönüşüm konusunda kendileri oldukça deneyimli bir abimizdir… her zaman taktir etmişimdir. Dönüştüremezse fışkıye işine girer…
Deniz fışkiyesi hazır… Bülent abimin gayretleri, GMKA’nın paralarıyla (% 50) Çanakkale bir kez daha zıplamıştır! 
Bülent abimin engin ufukları sınır tanımaz… İyi ki varsın abi!  
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

8 Ocak 2015 Perşembe

İnançlarını ortaya koydular!

 
Rezalet!

Bir şeye inanırsanız onu içselleştirirsiniz… Sizin hayata tutunmanızı kolaylaştırır… Karamsarlığa düştüğünüzde sığınağınız olur!
Kendinize bir akraba bulun yeter… KPSS sınavını teğet geçseniz de olur. İşiniz bir “akraba”yla olur. Yakında KPSS zaten kaldırılacak. Yazın bunu bir yere… Size ne bahşedilirse onunla yetinmeye alışın. Bunca kömür, makarna yardımı da bunun ön alıştırmasıdır.
"Biz inançlı insanlarız değil mi; cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede ne okunur; 'akrabalarını koru kolla' der." İnançlarını bile ahlaksızlık ve hırsızlık için kullanan birine ne söylenebilir? Cümle kurabilme cesaretiniz var mı? Benim yok!
Sunucunun " zaman sizin yaptığınız bu? Öyle mi oluyor?"sorusuna bir süre sessiz kaldıktan sonra "Vallahi sen Allah'ın ayetine bile karşı geliyorsan ben sana ne diyeyim" cevabını veriyor… Allah’ı bile işledikleri suça alet etmekten kaçınmıyorlar. Bitti!
Bu yazı yazıldığında yüce divan oylaması yapılmamıştı. Sonuç ne olursa olsun! 17 Aralık operasyonuyla “insanların günah işleme özgürlüğüne müdahale edildiğini” savunan mümtaz şahsiyet de bir meclis üyesi! Işık hızı aşılmış yani…
Paraları polis koydu dediler, bir yıl sonra faizi ile geri aldılar! Madem para sizin değildi faiziyle niye geri aldınız? Para sizinse kaynağı ne? Ha, düğünlerde gelen dürülerle bu kadar zengin olunuyorsa, herkes düğün yapıyor… Köşe döneni görmedim 
Bu memleketin her şeyi komik! Komik olmayan tek şey var, Faşizm!
Faşizm tüm haşmetiyle, yüzsüzlüğüyle, arsızlığı ile kendini besleyip büyütüyor! Güçlendiriyor! Demokrasiyi rafa kaldırarak, hukuksuzluğuyla geliyor! Bağıra bağıra diktatörlük naraları atılıyor…
“Boyun eğmek en kolayı…” demek, sadece teslim olmak sizi kurtarmaz! İnsanlığınızı da unutmanız gerekir! Yeni bir türe evrilmeniz gerekir… Zaten evrimleştirdiler... Zorla da olsa toplumu yeni bir evrimsel süreçten geçirerek kendi hayatlarını yaşamak için 76 milyonu yok saydılar…
Şimdi…
Oturun düşünün… Yerinizin ne olduğuna karar verin! İyiler ve kötüler asla birbirine karışmaz!
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…