31 Mart 2015 Salı

İyi rüzgarlar...


CHP, Çanakkale hariç her yerde üye bazında ön seçim yaptı. İyi yaptı... (Çanakkale'yi sonra geleceğiz.) Yapılan ön seçimi iyi okumak gerekiyor...

Ne dedi CHP üyeleri?

"Alanda mücadele etmeyen meclise giremez!"   

CHP içinde; İlhan Cihaner'in üyeler üzerinde ne gibi bir etkisi olabilir ki? Hatta birkaçı dışında hiçbirini tanımaz bile... Ama İlhan Cihaner mücadelenin tam ortasındadır. Aynı zamanda "Birleşik Haziran Hareketi'nin" altına imza atan CHP'li üç milletvekilinden biridir. Diğer yandan Sarıgül, partinin -bırakın İstanbul'u- girdisini çıktısını çok iyi bilir... Biri sıralamada birinci, diğeri belki seçilir...

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün... Hatta parti sekreteri olmuş Önder Sav gibi, Adnan Keskin gibi... Sandıkta kaldılar... Çıkamadılar...

CHP tabanı iyi biliyor ki, son çıkan sıkıyönetim yasası dahil bir çok anti-demokratik yasanın sorumlusu ne kadar iktidar partisi de olsa, mücadeleden kaçınan kendi milletvekillerinin de olduğunun farkında...

Bu ön seçimde, bunun hesabını da görmüş oldular...

"CHP tabanı ilkesizliğe prim vermedi..."

Parti disiplini önemlidir. Çünkü, tanımında bu vardır. Parti disiplinine uymayan gider... Parti meclisinde üye bazlı seçim kararı al, ama işine gelmediğinde çevir gazı MYKA'da yanmasın! Disiplinle ilgisi olmayanların disiplin kurulunda işi ne?

Delege dedi ki; "ben kimsenin çantasında keklik değilim!" Bitti! "Delegeler benim!" diyenler bugün siyaset sahnesinden silinip gitmiştir! Bir daha da adlarını duymayacaksınız emin olun...

Çanakkale'de 14 aday ön seçime girdi... Sıralamanın ilk iki ismi yeni... Umarım bu seçimde CHP üç milletvekilini meclise gönderecektir... Bu mümkün! Çünkü bu ön seçimler bu rüzgarı yaratmıştır.

Bir de iktidar partisinin adaylarını gördüğünüzde daha da emin olacaksınız... Hatta buradan "0" (yazı ile sıfır) çekebilirler... Yeter ki, MHP bir hata yapmasın! Hatta bağımsız aday Mustafa Cumhur Ersümer de seçime girerse iktidar partisinin hiç bir şansı kalmaz! O da gider, MHP'den de biri gider, iki de CHP milletvekili olur!

Çanakkale'nin CHP'li delegeleri bunu görmüşlerdir ve gereğini yapmışlardır... Delegeyi kutlamak gerekir...

Çanakkale yeni siyasi planını uygulamaya sokmuştur. Başarı da ancak bu mücadelenin sonunda gelecektir...

Bu son şansınız! Alanlara...

-geMici-

gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...

NOT: Yılan hikayesine dönen üçlü kararnameyle "Kültür Müdürü" atamasında verdiğim katkıdan sonra "Alan Kılavuzlarının" verdiği mücadeleyi köşeme taşıyarak verdiğim katkıdan sonra kazanımlar ortada...


Yau bunca katkıdan sonra insan bir mail atar, bir telefon açar teşekkür eder... Kamil hariç...  

20 Mart 2015 Cuma

19 Mart Soner İlhan günü...

1981 yılının 19 Mart'ı... Unutmadık! Unutmayacağız... Mücadelenin adıdır Soner İlhan...

18 Mart 2014'te ne olduysa 2015'te de aynısı yaşandı... Bir kent nasıl işgal altında olduğu bir kez daha görüldü. Geçen sene seçimi 18 Mart'ta kazanmıştık bu yıl da 7 Temmuz seçimini 18 Mart'ta kazanmış olduk.

Gündüz işgalcileri kentten ayrıldıktan sonra yapılan geleneksel 18 Mart fener alayı Çanakkale'nin ne olduğunu göstermiş oldu. Belediye başkanının 18 Mart konuşması birilerine ders gibiydi ama dersin anlaşılıp anlaşılmadığından pek emin değilim.

Başbakanın "...Selam olsun ölümü emreden komutanın ardından ölüme giden kahramanlara" diyerek Mustafa Kemal'in adını zikretmeden etrafından dolanarak cümlesini söylemiştir... Başka söylenecek laf var mı?

Son günlerde Çanakkale'de tuhaf şeyler olmaya başladı... Bozkurt işaretini MHP'lilerin yaptığını sanırdım. Yanılmış mıyım acaba? Bir de Osmanlı Ocakları diye yeni bir yapılanma ortaya çıktı. Bozkurt işareti yaparak gerginlik çıkartma uzmanı kesildiler. Bu kent bunları sevmez...

Ya Ülkü Ocakları "Bozkurt İşareti'ni bunlara kaptırdı ya da Ülkü Ocakları lav edilip Osmanlı Ocağı oldu? 1980'de Ülkü Ocakları ciddi tartışmalar yapıp ciddi sonuçlar çıkartmışlardı. Bunlardan biri de devletin bir kurumu olarak çalışmamak vardı. Yanlış mı hatırlıyorum... 35 yıldır da bu ilke üzerinden siyaset yapmaya dikkat ettiler... Ama bu "Bozkurt İşareti" yapan Osmanlı Ocakları kim? Bence bunu "Ülkü Ocakları" çözmeli...

Seçim öncesi gerginlik ve provokasyon görevi de bu guruba verildiği anlaşılıyor... 15 Mart Pazar günü Savcılık KP'li gençleri ifade için çağırıyor... Tamam olabilir... Saat 22.30 gibi mahkeme serbest bırakıyor ama mahkeme devam edecek. Adalettir olur... Ama ondan sonra yaşanacaklar olacak şey değil... Resmen provokasyon!

Dikkat edin! Burası Çanakkale... Bu provokasyonlar 1980 öncesi de yapılmak istendi bu kentte ama tutmadı. Bu kentte tutmaz bunlar!

Seçim öncesi bunlara prim vermemek gerekiyor... Gerginlik üzerinden seçim kazanmaya çalışan AKP'nin provokasyonu ters tepecektir. Ters tepmeye de mahkumdur! İktidardan düştüklerinde inanın bana ne Osmanlı Ocağı kalır ne de AKP.. Zaten tüm korkuları da bu!

7 Haziran'a kadar tahammül edeceğiz! Sonrasını hep birlikte görerek yaşayacağız! Kalmış şurada 2 ay... Ben 13 yıl dayanmışım 2 ay nedir ki...

Ha bu arada Sayın Başbakan ne için oy isteyecek? "Beni başbakan yapın" diye mi yoksa "Başkanlık sistemi olsun" diye mi? Çok yaman bir çelişki... Kampanya başladığında göreceğiz! MHP yüzde 20 üzerinde görünüyor... CHP yüzde 30 gibi... HDP kesinlikle yüzde 10 barajını aşacaktır... Diğerleri de oy alacaktır... Bakalım iktidar iktidarlığını sürdürebilecek mi?

Hep birlikte iki ay sonra tanıklık edeceğiz...

-geMici-

gemici@yandex.com


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...   

19 Mart 2015 Perşembe

Hiçbir şeyi beceremiyoruz…

 
Sonunda hayat da böyle bir şey oluyor… Biraz kızgın, biraz kırgın ve çok dahası yarınsız… Önünü göremeyen insanlarız, geleceğe dair umutlarımız varmış gibi davranıyoruz.
Hayatı okuyamıyoruz. Sessizliklerimize, suskunluklarımıza, heyecanlarımıza dokunamıyoruz. Göz göze gelmekten, düşlerimizden korkuyoruz. Sanırım en çok da sevmeyi beceremiyoruz…
Nedenlerimiz var… Arkasına sığınmaya çalıştığımız anlamı olmayan gereksiz nedenlerimiz, “ama sonra da böyle oldu” bahanelerimiz… Bunlar oldukça da uzaklaşan, arası kapanmayan hayat yarılmalarız…
Zaman çekip giderken “olur böyle şeyler” deyip geçemeyeceğimiz bir noktada durup “düşünme” eyleminin gereksizliğini tartışıyoruz. Neyi ve nasıl düşüneceğimizi bilmeden… Beceriksizliğimiz sadece fiilde değil, eylemsizliğimizde… Düşünecek sözcük arıyoruz… Olmayan sözcükleri. Oysa hayat her şeyi söylemiş…
Artık, “kadere” teslim ol(a)mayacak yaştayız… Zamanın teslim alındığı yerde kocaman bir karanlık... Konuşmanın, düşünmenin, duygunun olmadığı bir nokta…
“Carpediem” falan diyoruz ya işte onu da beceremiyoruz. Ludwig van Beethoven sağırdı ama en çok o duydu. Son nefesini verirken “alkışlayabilirsiniz dostlar, komedi bitti” dedi… Ray Charles görmezdi ama hayata en çok o dokundu. Bir gazeteci “kör olmak zor değil mi sizin için?” diye sordu. O, “daha kötüsü olabilirdi.” Dedi. “Daha kötü ne olabilirdi” diye sordu gazeteci… “Zenci olabilirdim” dedi…      
Beceriksizliğimin ardına da sığınamam. Beceremiyorsam giderim, hepsi bu.
Hiç olmazsa bunu becerebilsek!
-geMici-
gemici@yandex.com
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…
NOT: T.C A.Ş… Olur mu olur… Şirketin bir başkanı olur. Üç beş de yönetim kurulu seçilir. Böylelikle 550 kişinin masrafından da kurtuluruz. Yalnız bugüne kadar kazanılan “iki yılda emekli olma” gibi haklar da kaldırılıp, sıfırlanmasını öneriyorum.
Belediye başkanlıklarının da kaldırılması gerekir. Onun yerine atanan kent müdürleri işi pekala görebilir. Belediye meclislerine de gerek kalmaz. İl genel meclisleri de gereksiz. Köylere de merkez muhtarları atansın.
4-5 yılda bir seçim yapalım ama bu seçimlerde de sadece bina yöneticileri ve site yöneticileri seçilsin. Seçim yapma duygumuzu da böylelikle tatmin etmiş oluruz. Bence çok iyi bir yere doğru sürükleniyoruz… İşte bunu becerebiliriz… Çok güzel bir noktadayız! Bugüne kadar kimsenin aklına gelmemişti, yaşasın “ben” düşündüm! “Hep hayalimdeydi şimdi becerdim!” Yürüme Türkiye, koş! Hatta depar at! 23’te 10. 71’de 1.yiz…
(Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş ve borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir. Tamamı esas sözleşmede taahhüt edilmiş bulunan sermayeyi ifade eden esas sermaye 50.000 Türk Lirasından ve sermayenin artırılmasında yönetim kuruluna tanınmış yetki tavanını gösteren kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim şirketlerde başlangıç sermayesi 100.000 Türk Lirası'ndan aşağı olamaz. Bu en az sermaye tutarı Bakanlar Kurulunca artırılabilir. Anonim şirketin kurulabilmesi için pay sahibi olan bir veya daha fazla kurucunun varlığı şarttır.)
Sosyal devlet mi? O ne ya…

12 Mart 2015 Perşembe

Ağır Misafirlerimiz var...


Yok o değil...

Aralarında milletvekili aday adaylarından tutun da siyasete yön veren birçok kişi... Öğretmenler var. Hukukçu var. Esnaf var. Sanayici ve iş adamı var. Yöneticiler var. CEO var. Çiftçi var... Kısaca her meslekten yetişmiş insan gücü var...

Hepsinin ortak noktası şimdi artık olmayan Gökçeada Atatürk Öğretmen Lisesi (Anadolu) mezunu olması... 14-15 Mart'ta Çanakkale'de geleneksel buluşmalarını yapacaklar... 

Bu sadece bir buluşma değil... Ortak kaderimizi paylaştığımız bir kuşağın omuz omuza durduğu ve durmaya devam ettiğinin bir başka göstergesi. Evet farklı siyasi yelpazelerde olabiliriz ama temelimiz "Köy Enstitüleri"dir.

Hani o yükselen´Türkiye'nin kaderini belirleyecek olan enstitülerin çocuklarının çocuklarıdır. Aydınlanmanın çocuklarının izlerine basarak yürüyen çocuklarız... Bazen hiç büyümediğimizi hep "çocuk" kaldığımızı düşünüyorum. Öyle olmalı... Yoksa hala ortak düşlerimizin olması tesadüf olamaz. Yoksa ortalıkta bu kadar düş müş olmazdı.

Hepsi de devrimci düşler... Bilimin olduğu düşler... Bugüne benzemeyen düşler. İnsanın "var" olduğu bir başka hayata dair... Hayata sıkı sıkı örülmüş düşler!

Artık bugünü anlatmam... O geldiğimiz nokta! Hesaba katılmayan kuşağımın yarına dair karar vereceği ve onlar karar vermeden bitmeyecek bir Türkiye öyküsü...

Yazılan da budur zaten...

Bizim türümüzü yok etmeye çalışanlarla son karşılaşma... Oraya doğru yürüyoruz! Son sözümüzü söylemek için!

Candan açtık cehle karşı bir savaş,
Ey bu yolda ant içen genç arkadaş!
Öğren, öğret hakkı halka, gürle coş;
Durma durma koş.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

Söylenecek son sözümüz budur! Enstitülülere, Öğretmen Okullulara, Öğretmen Liselilere, Anadolu Öğretmen Liselilere saygıyla! Hoş geldiniz dostlar! Şimdi yalnız değiliz!

-geMici-

gemici@yandex.com


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR... 

10 Mart 2015 Salı

“Görüntüleri var…”

 
Neyin? “Kabataş saldırısının… Benim başörtülü bacıma neler yapıyorlar…” Ortada bir şey yoktu. Zaten olsa bugün filmini yaparlar, havuz medyasında yirmi dört saat yayınlardı.
Olmadı…
Topu topu üç tane telefon operatörü var… Herkeste telefon da var. Ogün, o saatte Kabataş’ta kim varsa tespit edersin. Biz de öğrenelim, o yan yana duran, üstü çıplak, elinde bira kutusu olan, Erol Taş tavırlı, kalabalık gezicilerin kim olduğunu… Ortada hiçbir görüntü yok. Çünkü böyle bir vaka yok! Olan görüntüde de başörtülü bacı yürüyüp gidiyor…
Ama ben size herkesin seyrettiği görüntüleri sıralayabilirim…
Mesela Eskişehir’de çekilmiş bir görüntü… Koca koca adamlar el kadar çocuğu elbirliği ile dövüyorlar. Hatta öldürüyorlar! Sonra öğreniyoruz ki Ali İsmail Korkmaz’ın katilinin ayak numarası FAŞİZM! Bu görüntüyü hep birlikte seyrettik mi? Seyrettik! Katilleri biliyor muyuz? Biliyoruz… Gün belli, saat belli, failler belli… Ali İsmail Korkmaz belli!
Ankara Kızılay’dan bir görüntü… Tarih 1 Haziran 2013! Polis, silahını çekip kalabalığın üstüne sıkıyor… Ethem sarısülük başından aldığı yara ile olduğu yere yığılıyor… Kare kare seyrettik! Hiçbir yalanı yok mevzunun  
Yer İstanbul Ümraniye… Kalabalığın içine bir taksi giriyor. O taksiyi kullanan kim? O kalabalığın içinde ne işi var? Mehmet Ayvalıtaş (2 Haziran 2013) ezilerek öldürülüyor. Hep birlikte izledik! 
Antakya’dan da bir görüntü var, Türkiye’nin seyrettiği… 3 Haziran 2013, polis basıyor tetiğe biri karanlıklar içinde düşüyor… Gencin adı Abdullah Çömert! İzlediniz de mi? Hep birlikte izledik!
Lice’deki görüntüleri de seyrettik. 28 Haziran 2013, Medeni Yıldırım daha çocuk… Mermi çocuğun kalbini parçalıyor. Hayır, parçalanan kalp değil, insanlık tarihi! İnsanlığın yarılması! Dizi seyreder gibi seyrettik ekranlardan…
“Söyle hoca camiye ayakkabılarıyla girip içki içmediler mi?” Hoca Allahtan korkuyor, doğruyu söyledi: “Ben görmedim…” Ortada ne görüntü vardı ne de şahit. Hoca şimdi nerede görev yapıyor biliyor musunuz? Kayabaşı Köyü diye bir yerde… Dolmabahçe Sarayından nereye…   
Evden ekmek almaya bir çocuk çıkıyor… Yolda başına gaz fişeği isabet ediyor. 269 gün hastanede komada kalıyor ve 11 Mart 2014’te hayatını kaybediyor! Çocuk 15 yaşında! Berkin Elvan!
Saniye saniye, kare kare yeni bir Türkiye tarihi yazılıyor… Belgeli, görüntülü! Yalansız dolansız! Hiçbirini unutturamayacaksınız…
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

6 Mart 2015 Cuma

“Emekçi!”

Bir yere not edin de kafanıza girsin! “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” “Emekçi”den korkanların, sınıfsal tavır gösterenler karşısında cinsiyetçi bir tavırla işi sulandırmalarının karşısında durmak; sosyalistlerin, emek örgütlerinin vazgeçilmez hakkıdır! Geri adım atılmaz!

Sınıf mücadelesi; uzun süreçli, zor ve engebeli bir yoldur… Uygarlık tarihine bir bakın, yeter! 1857 yılında kanla emek tarihine yazılmıştır. 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda, (1921 yılında) beri de “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”dür… Bu mevzu benim açımdan kapanmıştır.

Bir gün bile sigortalı çalışmayan annem de ayrıca “emekçi”dir. 53 yıldır çalışır… Hala da çalışır. Sosyal hakları falan da yoktur. En büyük hakkı; çocuklarından biri telefon açıp hal hatırını sorarsa, işte o kadar… iyi günde kötü günde, yağmurda çamurda, baharda kışta izinsiz, tatilsiz bir hayat emekçisi… Aynı sizin anneleriniz gibi… Ne bir gram aşağıya ne bir gram yukarıya…

Ve sapına kadar da “emekçi” sıfatını hak eder… Onun için biz, sekiz martta “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” diyoruz! Var mı öteye yol?

Pazar günü saat 12’den itibaren Golf’ün orada toplanıyoruz… Saat 13’te yürümeye başlıyoruz. İskele Meydanı’nda 8Mart Emekçi Kadınlar Günü için hazırlanan programa katılıyoruz.

Kim kendini nasıl tanımlıyorsa öyle gelsin… Ben kendimi “Birleşik Haziran Hareketi” içinde bir nokta olarak tanımlıyorum, yürüyüşe de öyle katılacağım… Yalnız yanımda eşim ve oğlum da olacak! Dostlarım olacak. Yoldaşlarım, kardeşlerim olacak… Çok mutlu olacağım… Daha ne olsun? Mutlaka siz de olun…

Biz, yarımşardan bir oluruz İNSAN oluruz… Gerisi yalandır! Kadın, erkek, çoluk çocuk birlikte güzel bir gün geçireceğiz… Akşama da Fenerbahçe – Galatasaray maçı var. Harika bir gün olacağına eminim… 

Hanımlar… Kocalarınızı tutun getirin… Adamlar; eşlerinizi yalnız bırakmayın… Torunlar; ninelerinizi, anneannelerinizi, babaannelerinizin koltuğuna girin getirin. Bütün kuşaklar bir arada olacağız, kadınlarımızı yalnız bırakmayacağız…

Dünya Emekçi Kadınlar Gününüzü şimdiden kutlarım…

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

NOT 1: Bir insanın gönüllü olarak katıldığı bir eylemden, oluşumdan “istifa” etmesi onun cahilliğini ve kütüklüğünü gösterir hepsi bu! Konuşmaya bile değmez…

NOT 2: Rektörlük seçimlerinde 78 oy alan Arzu Birici’yi yürekten kutluyorum. Onu yarı yolda bırakıp satanlar, günü geldiğinde bakalım nasıl hesap verecekler? Merak işte… Özellikle bu notu koyuyorum ki tarihe not düşeyim… Unutulmasın!


2 Mart 2015 Pazartesi

İnce Mehmet

İsyandır… Haksızlığa, hukuksuzluğa, sömürüye, adaletsizliğe ve akılınıza gelebilecek her türlü insan karşıtı kavrama karşı isyandır!

Bu ülkenin çocukları “İnce Mehmet”ten öğrenmiştir karşı durmayı… İyi de öğrenmiştir! Ve belki de bundandır uslanmamaları… Ve belki de bundandır boyun eğmemeleri… Ve belki de bundandır efsaneleri… Ve belki de bundandır diklenmeleri…

Hayatın tam tanımıdır, İnce Mehmet…

Roman sayfalarında saklı binlerce hayat çekip gitmişse, final aranmaz bugünden… Yarına bakılır. Hesap daha kesilmemişse “İnce Mehmet” hala dağlarda olmasındandır.  

Kırsalda kaldı (lar)… Gerçek! Efsanelerden arınmış “saf” bir hayat! Caddeler, meydanlar susturulmaya çalışılsa da “gelecektir…” Mermi ıslığında ve de ıslaklığında kocaman bir sessizlik varsa “İnce Mehmet” Toroslardan, kazdağlarından, Kaşkardan, Erçiyesten, Gabardan kesmektedir hayatı!

Caddeler, sokaklar, meydanlar bir kez daha ve de son kez daha dolacaktır… İnce Mehmet’in iz düşümünde…

Dün gece atlarıyla geçti duymadınız… Rüzgârı esti pencerelerde!    

“Güle Güle İnce Memed, Güzel Atların Yolcusu!
O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler.
O iyi, o güzel insanlardan birini, bu ülkenin aydınlık insanlarının her birinde emeği olan bir büyük yazın ustasını, hayallerimize eli değmiş bir büyük yazarı, Yaşar Kemal’i kaybettik.
Kitaplarından birinde yer alan kadim bir Anadolu deyişi dün gibi aklımızda:
Halkların türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür!
Türkü söylemeye devam ediyoruz Yaşar Amca, sözümüzdeyiz!
Rahat uyu!” 

Vakit erken… Yarın sabah erken kalkacağız! Gün doğmadan… Sokaklarda, caddelerde, meydanlarda dolaşacağız birlikte, İnce Mehmet…


-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…