27 Haziran 2014 Cuma

"İstikrarlı Faşizm"

 
Bu benim tanımlamam değil, Tonguç'a ait... Bir çok faşizm tanımı yapıldı bu topraklarda, açık faşizm, kapalı faşizm gibi ama "istikrarlı faşizm" tanımını ilk defa duydum.
Çocukların algısına iyi bakın... Bu çocuklar 16-17 yaşında... Kendilerini bildikleri günden beri maruz kaldıkları durumun tanımı: İstikrarlı Faşizm...
Faşizm bile bu topraklarda istikrar sağlamış, sürekliliğini kabul ettirmiş ama biz uyanmamışız... Hatta kabullenmişiz. "Yeter" demek aklımızın ucundan bile geçmemiş. De ki; "yeter!" Yetmiyor... Faşizm damarlarımıza kadar işlemiş! İçselleştirmişiz. Sanki "tevekkülle" kabul etmişiz... Sonra kalkıp; "fıtrat" "kader" kelimelerine karşı çıkıyoruz...
Evet, birileri kaderlerimizi yazıyor... Bizim dışımızda karar veriyor. Biz de uyuyoruz! Bir kaç çatlak(!) ses o kadar! Sonra büyük suskunluk!
Bu ülkede seçim olsa ne olur olmasa ne olur... Faşizm istikrar kazanmış. Faşizm Kazanmış! Postal sesinin yerini diktatöryal sesler almış. Kayıp büyük! Kabullenmek! Böyle bir duyguyla yaşamayı alışkanlık haline getirmiş kocaman bir coğrafya...
Yalnız ve çıplak sesler çıkıyor onlar da kalabalıkların içinde kaybolup gidiyor... İstemiyorum artık sosyalizm falan... Burjuva demokrasisine fitim! Buraya kadar geldim!
CHP aday gösterdi, 49 eski milletvekili karşı imza koydu! İyi güzel! Bu neyi gösteriyor? CHP'nin çok demokratik bir parti olduğunu mu? Mümkün değil! Mümkün değil, çünkü CHP de 12 Eylül'ün partiler yasasına uygun davranıyor...
Deniz Baykal CHP tüzüğünü değiştirip başkan yardımcılığını getirdiğinde ne yazdım? "Sol partilerde başkan yardımcılığı olmaz" dedim. Neden mi? Çünkü parti sekreteri vardır. Liderle parti arasında tampondur! Tek adamlığı engellemenin yolu budur! Sanki parti tüzüğünü Kılıçdaroğlu yaptı! Kızılacak biri varsa Antalya milletvekilidir! Şimdi 15 kişiyle imza toplar... Cumhurbaşkanlığı adaylığı için de "üstümde çok baskı var" deyip ortalarda dolaşıyordu.
Ayrıca bu 49 milletvekiline sormak lazım... 12 Eylül'ün partiler yasasını, milletvekiliyken niye değiştirmek için çalışmadınız? Parti içi demokrasiyi yok eden 12 Eylül'ün partiler yasası duvar gibi karşımızda duruyor... İstikrarlı Faşizmin temel kaynağı!
Yalancıktan karşı çıkmalardan bıktım!
Şimdi CHP'liler bana kızacak... Kızmasınlar! Gidip de sağ partileri eleştirecek değilim! Burjuva demokrasisine fitim derken bunu -olur da- CHP gerçekleştirebilir mi umudu... Sadece burjuva demokrasisi için oy veriyorum...
Anladınız mı? "İstikrarlı Faşizm"
Aferin oğlum! Bizim görmediğimizi, görmek istemediğimizi gözümüze soktuğun için...
-geMici-
gemici@yandex.com
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...

20 Haziran 2014 Cuma

Çatı adayı…

Ekmeleddin İhsanoğlu’nu CHP önerdi, MHP üstüne atladı… Hiç naz maz da yapmadı. “Düşünelim, bakarız” falan da demedi. Resmen üstüne atladı.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nu MHP, CHP’ye önerseydi ne olurdu? Anında ret ederlerdi. Ama öneri CHP’den gelince işin rengi değişiyor.
Ertuğrul Kürkçü durumdan vazife çıkardı. CHP milletvekili Rıza Türmen’e Cumhurbaşkanlığı aday adaylığı önerdi. Rıza Türmen onun kadar saçma sapan olmadığından olacak kibarca ret etti… (Ayrıca Rıza Türmen mevcut aday adayları içinde hepsine 5 çeker...)
CHP’ye şöyle bir mesaj vermeye çalışıyor: “Biz sizin önereceğiniz herhangi bir sosyal demokrata bile evet diyebilirdik. Ama siz gittiniz dindar birine oy vermemizi istiyorsunuz?”
Peki, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun karşısındaki AKP adayı İhsanoğlun’dan çok mu daha laik biri olacak? Çekilecek hiçbir tarafı yok! Bir de ikide bir sosyalist sol adına konuşuyormuş pozlarına da girmesin! Ben ısrarla bıktım!
Benim, kişisel olarak dindarlarla hiçbir sorunum yok! Benim hesabım mezhep savaşı güdenlerle. Dinsel temayı, motifleri kişisel hırsları için sonuna kadar kullananlarla. Kendileri dünya nimetlerini götürürken, garibanı “Allah, kader, fıtrat” gibi kavramlarla uyutmaya çalışanlarla… Yoksa herkesin inancı kendisine… Bana ne…
Gezi Direnişi gençleri 12 yıl önce 5-10 yaşlarındaydı. Onlar kendilerini bildiklerinden beri AKP iktidarında yaşıyorlar… Dünya, küreselleşirken, renklenirken, özgürleşirken, iletişim araçları çeşitlenirken hep AKP vardı bu çocukların hayatında…
Ve yine bu 12 yılda hayat onlar için hiç gelişmedi. Özgürlükleri hep kısıtlandı. Sürekli baskılanmaya çalışıldı. Ötelendiler… Buna da ileri demokrasi denildi. Gençler yutmadı! Ve gezide patladılar. Solcular dahil herkes bu işe fena şaşırdı! Şaşırılacak ne var ki? Hayat normal seyrinde akıyor…
Subcomandante Marcos 2000’li yılların başında; “Ben komutan değilim, komutan yardımcısıyım. Komutan, partidir.” diyerek 21. yüzyılın lider tanımını yaptı. 20. Yüzyıl ise liderler tarihidir. Gezi Direnişinde neden lider olmadığı sanırım burada yatıyor…
Benim gerçek çatı adayım Abdullah Şener’di… Dürüstlüğüne inanıyorum. AKP kurucusu ve istifa edip ayrılmış. İstifasının nedenleri de oratada… Sayın Ekmeleddin seçilip de çankaya’ya çıkarsa aynı Ahmet Necdet Sezer gibi sessiz sedasız, işini yapan bir Cumhurbaşkanı komposizyonu çizecektir… Oysa Abdullah Şener olsaydı, iktidara ve ya iktidarlara siyasi birkaç cümle de kurabilirdi…
10 Ağustos’ta bilemedin 24 Ağustos’ta Türkiye'nin rengini göreceğiz…
İlk aday belli; Ekmeleddin İhsanoğlu ama diğer adaylar belli değil. Aday aday deyip duruyordunuz! Alın size aday…
Tüm bunlar gösterdi ki, tüm partiler aynı yerde, sadece "halk" başka bir yerde... Halkın hissettiği ile partilerin ve parti teşkilatlarının hissettikleri aynı zamana ve mekana ait değil...
12 Eylül demokrasisi(!) içerisinde de partiler ancak bu kadar oluyor... Liderler, onları kutsayan partililer ve parti teşkilatları. Ve sürekli halka dayatılanlar... Aynı yerden devam...
Gezi Direnişi bunun için temiz kaldı! Hepiniz gidin! 
-geMici-
gemici@yandex.com
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…
NOT: Koskoca Cevatpaşa Mahallesinde bir tek orta okul yok! Merkez Ortaokulunu yıktılar yerine iki bina diktiler. Sonra binanın birini İl Milli Eğitim Müdürlüğü el koydu! Şimdi tekrar boşaltıyorlarmış... Binayı da İmam Hatip yapıyorlar...
Bu kentin neredeyse tamamı Merkez Ortaokulundan mezun olmuştur. Tüm bunlara rağmen -bu neyin ısrarıysa- Merkez Ortaokulunu silmeye karar verdiler. İhtiyaca rağmen!
Tüm okulları İmam hatip de yapsanız bu kenti devşiremiyeceksiniz! Adlarınız ve kararlarınız bu kentin karanlık sayfalarında kalacak!
Şimdi söz sırası Cevatpaşa Mahallesinde! Bu karara ne cevap verecekler? Okullarını geri mi alacaklar yoksa beylerin istediği mi olacak! Göreceğiz...

16 Haziran 2014 Pazartesi

Şişt...


Güneyimizde kan oluk gibi... IŞİD esir aldığı 1700 kişiyi katlediyor, Sünni esirlere dokunmadık diye açıklama yapıyor. Kendilerinin dışındaki herkes onlar için "bir hiç..."

Dünya seyrediyor... İktidar hala aynı teranede: "kimse bizi sınamasın." Türkmenlerin durumu belli değil. Terörün kesin sonucu yurtsuz yeni bir toplum...

IŞİD, sağdan soldan gelmiş serseri barbarlar topluluğu. Tek yaptıkları insanları şiddetle yıldırmak, korkutmak, baskı altına almak! Türk burjuvazisi sanırım bu sahneleri görüyordur. Bırakın Türk Burjuvalarını acaba kent burjuvası görebiliyor mu? Sanmam...

Sanmam çünkü onlar birbirlerini tartaklamakla meşgul. Sanmam hala hırslarıyla boğuşuyorlar. Sanmam hala kendilerinin kişisel saçmalıklarını kentte ödetmeye çalışıyorlar. Burjuvadan çok derebeyi havasındalar. Aynı köleci düşünce biçimiyle apartmaya çalışıyorlar. Kentin ekonomi anahtarını teslim ettikleri tekelci burjuvanın halka rağmen kentte yaptıklarına göz yumuyorlar. Biri de kalkıp;" ulan sen ne yaptığını sanıyorsun?" diyemiyor. Ona bir şey diyemiyen IŞİD'de ne diyebilir ki?

Ben derim... Lafımı da koyarım! Ama siz hiç bir şeysiniz ve yapamazsınız!

Kendi dünya görüşünü içselleştirememiş bir burjuva toplumundaki sanat da sadece atlamak kelimesiyle aynı manaya gelir. Tüm sanatınız da işte bu kadardır. Sanatsal atlamalar... Mecburi istikamet düşüş...

Burjuvaların damıtılmış sanat anlayışından bahsederken ne kadar saçmaladığımın farkındayım. Her tarafı sanat olsa ne olur, olmasa ne olur... İçine girdiği takım elbise kadar değeri olmayan burjuva özentisi burjuvalar şimdi kent sokaklarında dolaşabilirler... Biz kenttin çeperlerinden sizi izliyor olacağız!

Karadaki pazarlamanın bittiği yerde denizde pazarlama ustası olmaya karar vermiş bir avuç kertenkelenin hergelece düşünceleri kuyruk bırakmaya benzemez. Ben uyarayım gerisini kerkilenkeleler düşünsün!

Orta Doğu'da kaybeden tek ülke Türkiye... Nedeni de iktidarın uyguladığı dış politika... Dün,"komşularla sıfır sorun" cümlesiyle yola çıktılar, tek dostumuz Mozambik! O da vize koydu... Bölgemizin kazananı da İran'dır...

Mustafa Kemal'in "Yurt'ta sulh, dünyada sulh" sözünün ne manaya geldiğini hala anlayamadılar. Savaşı siyasi rant sanıyorlar. Mustafa Kemal'in bu sözü 79 yıllık devlet politikasıyken "böyle suya sabuna dokunmayan dış politika mı olur?" diyenlere ithaf olunur. Son 12 yıldır izlenen eğer "dış politikaysa" çok işimiz var demektir...

IŞİD, daha başlangıçtır ve sonu karanlıktır... 200'e yakın Türk esirdir... Türkmen nüfus tedirgindir. Irak ordusu diye bir şey yoktur. Amerika sadece havadan bombalar vs... Ama biz bu topraklarda yaşamak zorundayız. Birlikte yaşayacaksak bunun kuralları sizin koyduğunuz, dayattığınız şeyler değildir!

Anladınız mı?

-geMici-

gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...

NOT: Kentin parasına el koymaya çalışan iktidarın iki milletvekili sanırım bir daha Çanakkale'ye gelmezler. Gelmeye utanırlar sanırım. Ben olsam gelmem! Herhalde AKP il başkanı, merkez ilçe başkanı da onlara bunu söylemişlerdir. Kentin kaynaklarına el koyan bir anlayıştan ortaya çıkan sonuç da bu olmalıdır :) Yine komedi yaptım... Şaka şaka... Çok harika görünüyorsunuz...


Bu arada CHP İl ve Merkez İlçe ne zaman istifa ediyor? Varlıklarıyla yoklukları aynı! Politikasızlaştırmanın anlamı ne diye sorulduğunda "Hamza" ya da "Nejat" deyip kestirip atıyorum... Aynı manaya geliyor çünkü...

14 Haziran 2014 Cumartesi

Yakalayabilirsen yakala...

 
Kuzey Amerika'da ya da Avrupa'nın her hangi bir bölgesinde bir mevzu olsa köşe yazarları oturur günlerce aynı mevzuyu yazarlar... Ajansları karıştırırlar yeni bir mevzu bulmak için. Baktılar bulamıyorlar eski defterleri karıştırırlar. Yine olmadı mı? Başlarlar 85. dünya ülkelerinin hallerine...
Ukrayna'da yaşasam konu belli; Kırım... Rusya'da yaşasam konu yine aynı! Suriye'de yaşıyormuşum mesela... Konu belli Esat ve iç savaş! İranlı olsam yine konu belli; nükleer santral... Afganistanlı olsam bile konu belli; Taliban...
Ne bereketli topraklarda yaşıyormuşuz ki gündemi yakalamak mümkün değil...
Bir gün önce "bayrak" krizi yaşıyorduk ki, akşamına IŞİD krizi patlak verdi. Öncesini zaten unuttum... Soma var, Gezi Direnişinin yıl dönümü var, Ok meydanı var, Mayısın başında zaten Taksim krizi mutat krizlerden...
Orta vadede Cumhurbaşkanlığı seçimi, seneye de milletvekili seçimleri... Bu arada TUSİAD krizi... Lice'yi saymasam hatırım kalır. Yaz yazabildiğini... Siz bu yazıyı okuduğunuzda muhtemelen başka bir gündemimiz olacaktır. Günlük yazı bile ömrünü tamamlamış oluyor...   
Irak'a demokrasi getiren ve sonra "bu kadar demokrasi yeter" deyip çekip giden Amerika'nın ektiği demokrasi tohumları bugün artık meyvelerini vermeye başladı. Ortadoğu verimlidir. Hele Irak, aşağı Mezopotamya'dır ki, kosayla biçsen demokrasiyi kökleyemezsin. O kadar yani...
Bir kaç cümle de dışişleri bakanının mutat cümlesine... Her mevzudan sonra "Kimse Türkiye'nin sabrını sınamasın." Çok inandırıcı! Kararlı bir cümle... Bakan bu cümleyi ne zaman sarf etse dünya titriyor... "Ulan sınamasak mı acaba?" diye panik halinde!  Ufak ufak sınamalar sayılmıyor anlaşılan...
Soma faciasından 20-25 gün önce CHP mecliste araştırma önergesi veriyor, AKP'liler ret ediyor! Al sana SOMA faciası... Facia bağıra bağıra geliyor... MHP'li milletvekili "Musul" diyor, AKP'liler "atma, abartma" diyor... Aradan 24 saat geçmiyor! Musul'u Işid işgal ediyor...
Hiçbir olayın gizlisi saklısı yok! Her şey mehter marşıyla geliyor... Gümbür gümbür, bağıra bağıra geliyor... Bunu herkes görüyor, iktidar görmüyor! Görürse de hemen vakanın arka planını medyadan açıklıyorlar:“IŞID’in arkasındaki güç ile Gezi’nin arkasındaki güç aynı” Bu tespit için akıl yetmiyor, duygular giriyor araya... Saydıra bildiğin kadar saydır artık!
Başbakanın tespitleri biraz farklı... O tüm olayları CHP tarihiyle gayet rahat açıklayabiliyor... Verdiği örneklerin hiç birinde ben yokum! Daha doğmamışım... Hatta aile planlamasında yokum! Ek tespit olarak da "vatan haini" "paralel..."
Bu işin Musul'la kalmayacağı kesin... Hayatın sürprizi bitmez diyeceğim ama işin sürprizi falan kalmadı. Biz, seyirciyiz... Maç doksan dakika... Uzatmalarda bulunacak bir fırsatla bakmışsın ki Çankaya ligindesin... UEFA geri çevirmezse "Şampiyonlar liginde" oynarsın...
Eskiden güney komşularımızı say dediklerinde sayardım... "Suriye, Irak..." Şimdi coğrafya kitaplarını yırtıp atın! Güney komşumuz: IŞİD...
Aklıma gelmişken; boru hattı çalışıyor mu? Yumurtalıktan petrol doldurup açılan gemi nerede? Yanlışlıkla petrol satılırsa para nereye gönderilecek? Irak'a mı? Satılmazsa, tekrar yumurtalığa gelirse petrol Musul'a geri mi pompalanacak! Sonuç itibariyle petrolün sahibi ve son cümle kime ait olacak!
-geMici-
gemici@yandex.com
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...

11 Haziran 2014 Çarşamba

Düşünmek mi? Nasıl yani?

Algıda bir sorun var sanıyordum ki, olayın algı ve algılamayla bir ilgisi olmadığını şimdi görebiliyorum. Hayat, öyle hızlanmış ki, öylesine iç içe geçmiş ki tahammülsüzlükleri "algı" ile açıklamak artık mümkün değil. Bu, başka bir şey...
Herkesin bakış açısı "ben" merkezli. Kendisini dünyanın merkezine koyup hayatı öyle okumaya çalışıyor. Bunu da yaparken "toptan" yapıyor... Ara sıcak, ton mon yok! "İşine gelirse..." mantığı modalaşıyor. Hatta neredeyse "felsefe defilelerinde" fink atacak cinsten!
Hayatın çatırdadığını duyabiliyorsunuz... Bu tamamen bir kırılma! Yer kabuğunun kırılması fasa fiso kalır... Kentleri yıkar, insanlar ölür... Tür, bir şekilde devam eder. Ama türün kendi kendini yok etmesi ancak "felsefenin" düşünceyi terk etmesiyle olur. Kırılan da sanırım bu fay hattı...
İnsanların düşünsel beslenme kaynağı yalnızca "facabook" olunca tek düzelik, tek düşünce, tek beğenme,  tek paylaşıma doğru hızla gidiyor. Hiçliğe gidiyor... Yazıklığa gidiyor!
İnsan olmanın bir bedeli belki de... Ama insanın binlerce yıllık serüveni hep soru - cevaplarla dolu. İlerlemenin itici gücü olmuş. Belki de en baştan, bir kez daha başlamalıyız!  Böyle bir şey mi gerekiyor acaba? Çare olmayacağını düşünüyorum... Ya da çok geç...
Belki de sorun hızdır, bilmiyorum... Hızlandıkça hatalarında sayısı artıyor. Anlık kararlarla sağa sola çarparak, kırarak ilerliyoruz. Ortada soru da yok, cevap da... Sadece hız. Daha fazla hız...
Sorunlarda hızlanarak peşimizden sürükleniyor... Hızlandıkça onlarda hızlanıyor... Çaresizlikle daha fazla hıza ihtiyaç duyuyoruz. Yine ortada kocaman sorunlar. Çözemeden kaybolan, tekrarlanan sorunlar. Soru sormayı unutan, unutturan hızımızın köleleri oluyoruz.
Bir an durup o gizli kalan soruları hatırlamak zorundayız ama olmuyor... Unutmuşuz bir kere... Soruları toparlayamıyoruz. Soru sormayı başarsak, cevaplar çok yakın.
Kimin umurunda cevaplar... Sorusunu kaybetmiş cevaplara kimin ihtiyacı olur ki? "Mutlak değerler" kemikleşmişken kimsenin bunlara ihtiyacı yok!
Yaşasın, "ben merkezli dünyanın" tek düzlemli düşünce(!) biçimi!
İnsanlık tarihinin babası, geleceği yeniden kuracağızın amcaları, Materyalizmin büyük dedesi, Liberalizmin kocası, İlkel komünal, köleci ve feodal toplumun dayıları, İnsanlığın kurtuluşunun abisi ve yakın dostu, Zamanın tanığı "Felsefe" vefat etmiştir. Hepimizin başı sağolsun!
Gömün gitsin!!!
-geMici-
gemici@yandex.com
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...

3 Haziran 2014 Salı

Çanakkale Dayanışması

 
Pazar günü “Çanakkale Dayanışması” ile SOMA'daydık. Doktor'un tanımıyla “psiko-sosyal” bir ziyaretti.

Zaman kısıtlıydı. Savaştepe ilçesinde bir kaç ev ziyareti yapıldı. Daha sonra da Sarıbeyli beldesine geçip orada baş sağlığı dilendi. Önceden hazırlanmış küçük hediyelerle çocukların biraz da gülümsenmesi istendi. 

Bisiklet, kitap, top, uçurtma, kırtasiye gibi şeyler...

Olay Gazetesinde ziyaretin ayrıntılarını zaten okuyacaksınız... Ayrıca mutlaka da okuyun...

Benim tüm bunlara desteğim sonsuz... Dayanışma bu günler içindir. Zor günde birbirimize sahip çıkmak zorundayız. Acıları, sevinçleri, gözyaşlarını, kahkahaları hatta küçük gülümsemeleri paylaşmak zorundayız...

Şimdi...

“Çanakkale Dayanışmasına” destek vermiş kırk kişiydik... Daha da fazlasının kentte kaldığını biliyorum... Bu tür organizasyonların zorluğu da ortada. Ama yine de bazı şeyleri daha iyi yapabiliriz.

Farkımızı koyabiliriz... Sonuçta bu tür çalışmalar ortak aklın ürünüdür. Ortak akıl da bir çok şeyi çözebilecek güçtedir. Özellikle de yöntem konusunda!

Örnek... (Bence yani) Önce iki üç kişiden oluşmuş bir ekip bir kaç gün SOMA ve çevresinde yardım yapılacak kişileri nokta bazında tespit edebilirdi. İhtiyaçlar belirlenebilirdi. O bilgi araştırması sonucunda koliler hazırlanıp adreslere kargo ile gönderilebilirdi. Bence yani...

Tabi ki daha sonrasında doktorun dediği gibi “psiko-sosyal” ziyaret de aynı yerlere yapılabilirdi. Hem ziyaret hem yardım aynı anda olmadığını gördüm...

Bilgiler bize yardımların devamını da sağlardı diye düşünüyorum. Süreklilik! Bunları önümüzdeki günlerde oturup tartışırız. Ama bu tartışmayı bir an önce yapmakta yarar görüyorum... Ortak aklın çözüm üreteceğine inancım var...

Bu tür yürüyüşler gönüllü hareketlerdir. Bir kaç kişiyle başlar... Yürürsünüz, size katılanlar olur. Önce onlar, sonra yüzler, binler derken kitlesel bir dayanışmaya dönüşür... Yeterki yürüyüş devam etsin!

“Çanakkale Dayanışması” bu bir başlangıç yürüyüşüdür...

Devam...

-geMici-

gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...