15 Ocak 2014 Çarşamba

"Yargı siyasallaştı mı?"

 
Hala televizyon programlarında “yargı siyasallaştı mı?” diye tartışıyorlar. Abuk sabuk, kafa karıştıran binlerce boş cümle sıralanıyor.
12 Eylül 2010’da yapılan referandumda 12 Eylül’ü 12 Eylül’de yargılıyoruz ayaklarıyla solcuları, MHP’lileri kafaladılar oyları sepete koydular.
Yargıda birçok şey değişti…
HSYK’yı demokratikleştirdiler(!) Bu benim değil, iktidarın iddiası… Ne olduysa 17 Aralıkta “ne yaptık biz” dediler.
Özel yetkili cumhuriyet savcısı bir sabah erkenden dayandı bakan oğullarının kapısına. Bir bankanın genel müdürünün evine… Bir solcunun evini bassalar bulabilecekleri birkaç kitap… Hepsi kağıttan… Adli kolluk görevlileri yine kağıt buldular ama kitap yerine milyon avrolar, milyon dolarlar…
Onlar da kağıt, bunlar da kağıt denebilirdi elbet. Kimse de itiraz edemezdi. Onun yerine yargıya “en iyi savunma hücumdur” ilkesinden hareket ederek karşı saldırıya geçtiler. “Sen misin dolarları avroları, ayakkabı kutucuklarını, bir odada aldı banka kasasını” ortaya çıkaran…
Emniyette yer değiştiren değiştirene… Bu kadar hızlı ve kitlesel yer değiştirme operasyonu T.C. tarihinde görülmedi. 12 Eylül 1980’den önce de görülmedi, 12 Eylül 1980’de de… Ama ve de lakin 12 Eylül 2010’dan sonra görüldü.
Yetmedi “adli kolluk” anında değişti… Operasyon yapacaksan önce operasyon izni alacaksın!
Savcı operasyonlara “devam” dedi ama yeni atanan emniyet müdürü “mevzu anlaşılmadı” diyerek operasyonları ret etti. İstanbul’da operasyonlar durdu.
Sonra İzmir’de bir sabah, hem de sabah sabah “liman” dendi, “yolsuzluk molsuzluk” lafları edildi birilerine “operasyon” yapıldı. “Bacanak” hala ortalarda yok. Bin Ali yıldırım (Eski ulaştırma Bakanı, yeni İzmir Belediye Başkan Aday Adayı durumu ve de zamanlamayı çok manidar buldu. İsnat edilen suça dokunmadı.) Aynı günün akşamı operasyon yapan emniyetçilere bir operasyon çekildi. Yerleri değişti!
Memleket gördü ki, “sabah operasyon yapan akşamdan eşyalarını toplasın” ki, gitmeye hazır olsun. 657 sayılı devlet memurları kanunu olmasa hiç bunlara gerek kalmayacaktı. Bir ara bu kanuna da el atmalılar… Çok geç kaldılar… Ayak bağı.
Savcı polemiği de bu arada gündeme oturdu.
Şimdi “yargı siyasallaştı mı?” Biz nereden bilelim… Bir avukat olan, AKP Çanakkale Milletvekili ve de aynı zamanda önümüzdeki beş yıl Çanakkale Belediye Başkan adayı olan Sayın Mehmet Daniş’e danışalım…
Sayın Mehmet Daniş kısa ve öz açıklamaları sever. Fazlalıkları kesip atar. Anında siler. Bunun en yakın örneği Yılbaşı billboardlarında  görüldü. Yeni yılımızı kutlayan Sayın Mehmet Daniş’in billboardlarında ne belediye başkan adaylığı, ne de AKP milletvekilliğini belli eden bir şey vardı. Fazlalıkları silmiş gibiydi…
O her şeyi açıklayacaktır… Tüm bu durumu lafları kordonda gezdirmeden gece 22.00’ı geçirmeden kısa ve öz açıklayacaktır. Herkes yargının siyasallaşıp siyasallaşmadığını bir hukukçunun ağzından duyacaktır. Bilgilenecek ve aydınlanacaktır. Az şey mi?
Bir basın toplantısı iyi gider…   
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

13 Ocak 2014 Pazartesi

Tabi 12 yıldır iktidar olunca muhalefetin ne olduğunu bilemiyor

Muhalefete alışmaya başlayacaklar… Onlar da öğrenecek ama onlar her dönemin muzafferleri olduklarından hep iktidar kalacaklar… (mı?)
 
Altıncıların önünü açıp Kazdağları’nı altıncıların kucağına bırakan AKP…
 
Biga, Lapseki, Karabiga üçgenini Termik santral merkezi haline getirmeye çalışan AKP…
 
Ama onun Çanakkale il başkanı muzaffer bir komutan edasıyla yerel bir “gaztede” (aslı gazetedir) ne kadar hakikatli bir çevreci olduğunu kanıtlamaya çalışıyor(!) ama Beceremiyor! Neden? Çünkü Çanakkale CHP il başkanı, CHP ilçe başkanı kadar yetenekli değil. Onlar kadar muhalefet yapmasını bilmiyor. Ayrıca arkasında da Serdar Soydan gibi bir milletvekili yok.
 
Yanına aldığı gazteci (aslı gazetecidir) ile nerde çekildiği belli olmayan fotoğraflarla bir haber yayınladılar. Haberin başlığı “Niye sustu?” Haber aynen şöyle: Noktasına virgülüne dokunmuyorum ki yanlış anlaşılmayalım… “Çanakkale Belediyesine ait olan ve yerel yönetimin başı olarak işletimi Ülgür Gökhan tarafından yapılan ‘maden sahası’ ile ilgili iddialarını fotoğraflarla belgeleyip kamuoyuyla paylaşan Ak Parti İl Başkanı Muzaffer Kutlu’ya CHP’li Gökhan bu kez yanıt veremedi.”
 
Haber yayınlanalı daha 24 saat geçmemiş 8 Ocak’ta Ülgür Gökhan basın mensuplarıyla birlikte bahsi geçen madene gidip gerekli açıklamaları yapıyor… Bu nasıl cevap verememek! Verdiği cevap da tokat gibi. Yenilir yutulur cinsten değil. Yerel basında (dün) Perşembe günü okudunuz, yazmıyorum…
 
Dikkat edin haberin ne olduğu hakkında daha hiç bir fikrimiz yok… Okuyucu, “acaba Ülgür Gökhan soğuk içti de bademcikleri mi şişti? Ondan mı konuşamıyor?” diye sorsa yeridir…
 
Habere devam edelim…
 
“Kutlu’nun yönelttiği sorular, yaptığı yönetmelik hatırlatması dahil her türlü iddialara karşı suskun kalan Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın ‘Kazdağları ve çevre’ konusunda bugüne kadar kamuoyuna yönelttiği sözler ve gönderdiği yılbaşı kartları da tartışılır hale geldi.”
 
Kazdağları, termik santraller sorunu tartışılamaz! Bu bir… Ülgür Gökhan bugüne kadar çevre konularında bu kentte ayakta duran neredeyse tek yöneticidir. Bu iki… De ki yanlış yaptı. Bu mevcut gerçeği değiştirir mi? Bu da üç… Dördüncüsünü de söyleyeceğim ama mevcut kapasite algılaması yeterli değil.
 
Kazdağlarının AKP tarafından peşkeş çekildiğini, Bölgenin bir termik santral mezarlığına dönüştürülme gerçeğini yok saymamızı mı gerektiriyor. Mevcut olan orantısız zekanızla kentin boğazının sıkıldığı gerçeğini yok mu sayacağız?
 
Hadi leyn…
 
Şaka gibisiniz…
 
Ayakkabı kutularını yok saymak gibi bir şey… Hukukun guguklaştırılması gibi bir şey… Adli kolluğun adi kolluğa dönüştürülmesi gibi bir şey…
 
Yok paralel devlet, yok bilmem ne? Bana o paraların açıklamasını yapın! Kasaların, kutuların, TIR’ın içindekilerini açıklayın! Çevreyi satanların çevre duyarlılığı ancak bu kadar “paralel iktidarı” olur… Sabah operasyon yiyor, akşama görev yeri değişen değişene…
 
Ve haberin finali...
 
“Geçen yıl 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde basın mensuplarıyla yaptığı sohbette “Belediye Başkanı yalan söylemez” söylemini iddialı biçimde ortaya koyan Gökhan’ın “MADEN” sahasında olup bitenler hakkında nasıl bir savunma yapacağı bilinmiyor.”
 
Gazetelerde savunmayı değil gerçeği oku! Sonra kutunu aç! Karanlıkta rozet taktırmaya benzemez…
 
Yanlış anlaşıldı galiba; bugün “satılan” gazteciler günü değil, “Çalışan gazeteciler günü!” Tüm emekçi gazeteci dostlarımı kutlarım… Alınterlerine, umutlarına, emeklerine saygı! Daha aydınlık yarınlara…
 
-geMici-
 
gemici@gmail.com
 
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…
 

6 Ocak 2014 Pazartesi

“Ve bir gün baktık ki kimse kalmamış…”

Bütün bu olup bitenler o kadar önemli ki, toz duman dindikten sonra “hukuk”un ne demek olduğunu hep birlikte anlamış olacağız…
Dün; hukuksuzluğu hücrelerinin en derinlerinde hisseden, bırakın hissetmeyi sonuna kadar bire bir yaşayan devrimciler seslerini sadece hücrelerinin duvarlarına duyurabilmişlerdi… Milyonlarca genç “tezgahlardan” geçirilmişti. Gecekondu mahkemelerle idamlarla yargılanmış, binlerce yıl ceza almışlardı. Yaşı küçültülüp de asılan Erdal Eren adı o günlerin simgesi oldu.
Devrimciler “hukuk” dedi duyan olmadı. “Hukuk herkese lazım” dediler kimse tınmadı. Hukuksuzluğun içinde sesler kaybolup gitti…
Başbakan Erdoğan 12 Eylül referandumuna destek alabilmek için 12 Eylül 1980’de asılan gençlerin mektuplarını göz yaşları içinde meclis kürsüsünden okumuş “evet ama yetmez” deyiminin yaratılmasını sağlamıştı.
Sonra?
Hukuksuzluk bitmedi… Daha da derinleşti…
Asla yan yana gelmesi mümkün olmayanlar aynı potada eritilip hukuksuzluk içinde yargılanmaya devam edildi… Devrimcilerle onları tezgahtan geçirenler aynı davalarda yargılandılar… Yaratılan hukuk-suzluk buydu.
Son on yılda açılan davalara bakın. Hukukun işleyişine bakın.
Ve bugün…
Ekranlarda tanık olduğumuz operasyonlar başlar başlamaz iktidar “başlarım sizin hukukunuza” der gibi kendi yarattığı hukuk(!) kurallarına bile tahammülü olmadığını gösterdi. “Adli kolluk” yönetmeliğini değiştirdi. Darbe döneminde bile yapıl(a)mayanı yaparak hukukun temel taşlarını değiştirdi.
Yetmedi; kendisine zarar verecek, verebilecek tüm polis şeflerini, müdürlerini, emniyet çaycılarını değiştirdi. Ve o yerlerinden edilenler, görevlerinden alınanlar gördü ki, “hukuk herkese lazım…”
Hukukun saç ayaklarından biri olan iddia makamı gördü ki; “hukuk herkese lazım…”
Herkes gördü, iktidar görmedi…
İktidar partisinin Çanakkale Belediye başkan adayı bir hukukçu… Bütün bu olup bitenlerden sonra acaba ne düşünüyor?
Hukukun sürüklendiği yer hakkında samimi düşünceleri ne? Bir avukat olarak savunma hakkının kutsallığı hakkında ne düşünüyor? Son on yılda yaşananları bir değerlendirse de öğrensek. Boş verin son on yılı son 15 günde yaşananlar hakkında ne düşünüyor? Hukukun geldiği yeri nasıl tanımlıyor?
Bu soruları gerçekten, en samimi duygularımla bir hukukçudan öğrenmek isterim… Çanakkaleyi önümüzdeki beş yıl için yönetmeye aday bir hukukçu olarak kamuoyu ile düşüncelerini, görüşlerini paylaşması iyi olmaz mı? 
Hukuk sana lazım. Bana lazım. Ona lazım. Bizi bir aradan tutan hukuk… Hukuk yoksa “insanlık” yok!
Bu toz duman dindiğinde herkes bir kez daha düşünecek… Ve umarım herkes hukuku fark edecek! Hala bir umudum var…
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…