30 Nisan 2015 Perşembe

Taksim! 1 Mayıs! Palavradan demokrasi…

1 Mayıs’ı 12 Eylül yasakladı! Ecevit hükümeti de (sanırım 57. Hükümet) yasağı kaldırdı. 1 Mayıs’ın özgürleşmesiyle AKP iktidarının hiçbir ilgisi yoktur. Sadece liberallerle ortak hareket ettikleri bir dönemde, Taksim’i 1 Mayıs kutlamalarına bir yıl için serbest bıraktılar…
O yıl da Taksim’de hiçbir olay olmadı!

Sonra ne oldu? Taksim, tümden yasaklandı… Demokratikleşme, özgürlükler yalan oldu!
Başbakan; “Karanfillerle gelen herkes Taksim’e gelebilir” gibi durup dururken bir açıklama yaptı. Bugün bu açıklamanın doğruluğuna ülkece tanıklık edeceğiz. Bakalım her önüne gelen elinde karanfille Taksim Meydanı’na girebilecek mi?

İstanbul’da yollar kapalı. Otobüsler, gemiler, metro çalışmıyor. Üstüne üstlük geniş çaplı bir elektrik kesintisinin haberleri ve duyuruları yapıldı.

Evet, Taksim…

1 Mayıs alanı Taksim’dir. 1 Mayıs, tüm dünyada kentlerin merkezinde kutlanır. Bizim dışımızda da hiçbir ülkede bunun için izin alınmaz! Bu, işçi sınıfının, emekçilerin uzun soluklu mücadelesinin sonunda kazanılmış bir haktır… Bundan da hiç kimse feragat edemez! Çünkü “feragat” etme hakkı kimsede yoktur!

Taksim’de olağan üstü önlemler alındı… “neden Taksim’e izin vermediklerini” sıralarken alt alta yazdıkları tüm gerekçeleri kendilerinin yaptığı uygulamalar, önlemler sonucu, kendileri yaratmış oldular…

Bütün dünyanın gözü İstanbul’da, özellikle de Taksim’de olacaktır…

Seçimlere 38 gün kaldı… Yüzde 38.1 çıktılar… Düşüş devam ediyor… Eriyorlar… Bence bu durum acilen durmalıdır yoksa bir daha gelmemek üzere gidecekler.

Bence acilen yandaş birkaç kamuoyu yoklaması yapılmalı… Yüzde 60, yetmez yüzde 70, hayır bu da kesmedi yüzde 80 falan çıkmalılar ki, seçim yapılsın… 7 Haziran akşamı da “sürpriz…”

Demokrasi alanında yapılan AKP atılımları(!), tarımda bitirilen köyler, çevreye her gün yapılan saldırılar, hukuk operasyonları, bürokratların keskin taraflılıkları, ötelemeler, sürüncemede bırakılan açılımsızlıklar, eğitimde yapılandırılan çağ dışılık, sanatta uygulanan sansür, havuz medyası, gasp edilen kazanılmış haklar ve daha aklınıza gelebilecek her türlü yolsuzluk, yasakçı anlayış ve yoksulluk “yol, su, elektrik” olarak geri dönecektir…

Dibe demirle bağlı bir halk için ne denir?

 Dense dense “iyi bir başlangıç” denile bilinir…

1 Mayıs’a… Alanlara… Haklarımızı sahip çıkmak için…

-geMici-

         

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

27 Nisan 2015 Pazartesi

“1 Mayıs”

“İşçinin emekçinin bayramı” da denebilinir, tomalı-gazlı, Taksimsiz demokratik hak da… Nereden baktığınızla ilgili…

Ben genç bir sosyalistken “Taksim Meydanı” 1 Mayıs’a yasaklıydı. Ben artık yaşlı bir sosyalist olmak üzereyim hala yasaklı. Aradan geçen onca yıla rağmen değişen bir şey yok.

Şimdi burada haktan, emekten, bayramdan, demokrasiden bahsetsem ne olur bahsetmesem ne olur. Sonuçta değişen hiçbir şey yok! Ne yazarsanız yazın, ne söylerseniz söyleyin “tırıs…”

Çanakkale’de de geçen yıl 1 Mayıs’ta ne olduysa bu sene de o olacak. Salı Pazarı’ında bir araya gelen 1-2 bin kişi İskele Meydanı’na kadar yürüyecek, sonra da herkes “bahar bayramını” kutlamaya gidecek.

Bazen Mehmet abimin dediklerinin doğru olduğuna inanıyorum. “İşçi nerede leyn? Tarhana bulgur… Feodalizmin tasfiyesi edilmeden, sanayi devrimi yaşanmadan işçi sınıfı mı olur?”
Sanki haklı… Sınıf tabanı lümpense ben ne yapayım? Düşünce sistematiği feodalizmden kopamadıysa… Hadi “işçi sınıfı” bu!

Bir de onun karşıtına bakalım… Burjuva sınıfı nerede? Üretim araçlarını elinde bulunduranlar… Toplumun tamamına kendi kültürünü, yaşama biçimini dikte eden sermaye sınıfı?

İşçi sınıfı ol(a)mayınca onlar da olamıyor anlaşılan… Ya da tam tersi…

Zaten iki karşıt olmayınca Mehmet abimin tezi de doğrulanıyor: “Tangır tungur, tarhana bulgur toplumu…”

Böyle olunca da eğitim de bu kadar oluyor… Kendine yetecek “selfler” yetiştirecek kadar eğitim… Eli silah tutsun, itaatkar olsun… Fazlasına gerek var mı?
Bilim de o kadar… Tarhana bilimi! Buğday yetişsin yeter!

Felsefe, sanat… Onlar boş iş… Ne karın doyurur ne de klana bakar… Açlıktan ölürsün…

Asya Tipi üretim tarzı falan demişti birileri, ona bağlamıştı olup biteni ama bugün o da karşılamıyor olup biteni… Orta-doğu desen değil, benzemiyor hiçbir şeye… Tek ortak nokta mutsuzluk!

Şimdi…

Hadi 1 Mayıs’a…

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…



24 Nisan 2015 Cuma

“Gelin Oy Verin Gitsin-ler”

 
“Milletçe Alkışlıyoruz”la başlayan CHP tanıtım filmleri “Gelin Oy Verin Gitsin-ler” sloganıyla bitiyor. Kanallarda yayınlanmaya başladığında CHP’nin de ivmesi yükselmeye başladı. TRT bu filmi saçma sapan bir gerekçeyle yayınlamama kararı aldı.
CHP de filmin TRT’de yayınlanması için “gitsin-ler” kelimesini çıkartmaya karar verdiği iddia edildi. TRT’yi uzun yıllardır seyretmeyen biri olarak bunu anlamış değilim.
“Gelin Oy Verin Gitsin-ler” sloganı son yıllarda bulunmuş, içeriği olgunlaşmış en iyi slogan… Tezi, gerekçesi ve sonucu içinde barındırıyor. Oldukça güçlü! "Gitsin-ler" kelimesini çıkartırsanız sloganın "sosyal içerikli" bir tema olması dışında hiçbir özelliği kalmaz. Al o filmi “kamu” spotuyla yayınla. Hepsi bu…
Slogan gücünü sondaki kesin ifadeden alıyor: "gitsin-ler!
"Gelin oy verin" sadece bir temenni... Ama ikisi bir araya gelince anlam, talep, güç, kararlılık, isyan, oy verene güç ve sorumluluk yüklüyor; yani hedeflenen tüm duygular dile geliyor...
"GELİN OY VERİN -GİTSİNLER!"
Umarım bu oyuna CHP düşmez… TRT’nin de bir önemi –yayıncılık ve habercilik açısından- yok.
23 Nisanı “Şafak Ayini”ne bağlayan süreç…
“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” tüm yurtta, Kıbrıs’ta ve dış temsilciliklerimizde coşkuyla kutlanırken Çanakkale’de ne olduğumuzu anlayamadık.
23 Nisan’a eklenen 24 ve 25 Nisan’la birlikte 100. Yıl ablukasında kendimizi bulduk. Zaten Anzak dediğimiz türü, kentte son 20 yılda gören yok. Çanakkale Şafak Ayini” olduğunu “sıkıyönetim” koşullarından anlıyor.   
Böyle bir ortam yaratan devlet büyüklerimize teşekkür etmek gerekiyor… Herkes evinde dinlenme fırsatı buldu. Bu koşulları sürdürmeyi öneriyorum.
“Berkin Elvan Uçurtma Şenliği”
25 Nisan Cumartesi günü, Saat 15.00’da Özgürlük Parkında uçurtmalar uçuracağız… Çoluk çocuk orada olmaya bakın. Zaten ancak o saatlerde burnunuzu kapıdan çıkarabilirsiniz.
Çocukluğumun en güzel oyuncağı olan uçurtmayla bir kez daha karşılaşmak heyecanıyla yaşıyorum. Sanırım ben oğlumla hiç uçurtma uçurtmadım. Çocuk askere gidecek ama bir uçurtma anımız bile yok. Tek suçlu benim… Kötü baba olmak sanırım böyle bir şey…
Siz çocuklarınızla benim düştüğüm hataya düşmeyin… Uçurtmalar uçsun, özgürlüklerimizle, geçmişimizle ve gelecekle hesaplaşalım...
Berkin Elvan’ı unutmadan Haziran Türkiye’sinin düşlerini kuralım…
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

21 Nisan 2015 Salı

400

 
Cumhurbaşkanı ısrarla 400 milletvekili istiyor. Başkanlık sistemi istiyor... Bunda bir şey yok. Tarafsız olduğuna ben inanıyorum. Bir de buna sayın Arınç'ın açıklaması eklenince "ikna" oldum. Ne dedi Arınç? "Cumhurbaşkanı 400 milletvekili istiyor ama bunu AKEPE için istemiyor. Kim alırsa..."
Çok ikna edici... 400'ü HDP almış... Ertesi gün çözüm süreci biter... Başkanlık sistemine geçilir. Cumhurbaşkanı istediği sisteme kavuşur... Ama "Başkan" kim olur bil(e)mem... "Siz bilirsiniz efendim..."
400'ü MHP almış mesela... Ayrıca neden olmasın! Mehter marşıyla başkanlık sistemine geçilebilinir... Bunda da bir şey yok! Olabilirliği var... Ama başkan kim olur onu yine bilmem!
400'ü CHP alır... İlk fırsatta başkanlığa geçilir. Sarayın elektrik faturası ödenir. Başkanlık sorunsalı kökten çözülür... Yavru sarayın altın varaklı hamamında fantastik kese yapılır... Halk tipi masaj...
Görüldüğü gibi 400 isterken çok etkili bir biçimde tarafsız bir Cumhurbaşkanımız var... Her partiye eşit mesafede. Kim 400'ü alırsa yani... İkna oldunuz mu? Kesin ikna oldunuz... Hissediyorum... İkna olmadıysanız itina ile ikna etme medyasınca ikna edilirler... Bence hemen ikna olun! Öyle gibi davranın...
Pazar günü bizim evde fırtınalar eserken Kılıçdaroğlu'da seçim bildirgesini açıklıyordu. Eğer Kılıçdaroğlu dediklerini gerçekleştirirse bu kurbanda babam kesinlikle kurbanını keser... Umarım iktidara gelirler...
CHP'nin vaatlerine karşılık iktidar dalga geçer gibi "e söyle bakalım kaynak nerede? Nereden bulacan kaynağı?" deyip akıllarınca ekonomik açıdan CHP'yi sıkıştıracaklar...
Her yer kaynak! Çalınan paralar bir kaynak. Havuz medyası kaynak. Sarayı 7 yıldızlı otel yap dünyanın her yerinden kaynak akar... 1150 oda var! Ful çeker... Altın varaklı hamamda da yıkanmak bedava...
2011 yılı... Havuz medyası oluşturulurken Halk Bankası kaynakları vardı... Ne oldu onlar? Bitirdiniz mi? Hiç mi kalmadı? Sıfırladınız yani... Havuz medyasının yüzde 70'i Halk Bankası kredileriydi... Peki o krediler geri döndü mü? Döndüyse kaynak hazır demektir...
"İşsiz evlat vergisi" var ama kaynak yok öyle mi? Bu nasıl bir kaynaksa sıra bize gelince "nereden bulacan?" hadi canım... Dalga geçer gibi!
7 Haziranda Türkiye kaynağını yaratır.... Bu ülkede hiç bir zaman bu kadar kaynak olmamıştı! Her yer kaynak! Memba suyu...
-geMici-
gemici@yandex.com
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...  
NOT: Başbakanın aklına "Romanlar" geldi... Hem de durup dururken... Kendine hemen bir roman danışman atayacağını açıkladı. Umarım yıktıkları ve de evsiz bıraktıkları ve de hayat biçimlerini değiştirmeye zorladıkları şimdi artık olmayan "Sulu Kuleden" bir danışman atar... 

13 Nisan 2015 Pazartesi

"Milletçe Alkışlıyoruz"

Sadece alkışlamak yetersiz kalabilir... Bunu baştan söylemek gerekiyor. Umarım bu alkışın devamı da gelir ve 7 Haziran akşamı saat 24.00 olmadan alkışlarımızın meyvesini alırız.

CHP'nin kampanyası iyi başladı. Kartal mitingini izledim. Kılıçdaroğlu ilk defa bu kadar net konuştu. İlk defa mesajları insanları bıktırmadan anlatabildi. Metin yazarının değiştiği kesin. Ali Taran, kampanyayı iyi örecektir... CHP'nin kitlelere vereceği mesajları en direkten ulaştıracaktır. "Bizi anlamadılar" lafı olmayacaktır...

Peki CHP'nin gerçekten söyleyecekleri var mı? Bence yoksa bile olmalı... Emekliye "+2 Maaş" sadece bir vaattir ama tarım politikaları üzerine söylediği "bir yıl öncesinden ürün taban fiyatlarını açıklayacağız" cümlesi tarımsal dönüşümün bir başlangıcını oluşturabilir...

Bütün bunları 19 Nisan Mitinginde öğrenmiş olacağız... Başlangıç için olumlu ama seçim için yetersiz olan Kartal Mitingi bence olumluydu... Bir hafta öncesinden başlayan "Milletçe Alkışlıyoruz" filminin de ne anlama geldiğini öğrenmiş olduk. Hatta başbakan da öğrenmiş ki, filmin TRT'den yayınlanmasını engellediler... Gerekçe de gayet alkışlanabilecek şekilde: "İktidar eleştiriliyor..."

Ne olacaktı yani? İktidarın, bizim bilmediğimiz bir dokunulmazlığı falan mı var... Kendi kendilerini bir yere koyuyorlar, şişiriyorlar ve yönetim biçimimizin hala "Cumhuriyet" olduğunu unutuyorlar...

Pazar günü de HDP'nin İstanbul Adaylarını tanıtım mitingi vardı... Rengarenk bir miting... Türkiye'nin renkleri bir aradaydı. Renklerin toplamı öyle ya da böyle yüzde 10'u aşacaktır... Aşması da gerekir. Bu kadar rengin sinerjisi bunu başaracaktır. Zordur ama başaracaktır...

Selahattin Demirtaş'ın söyledikleri çok ilginçti... Özellikle de "Kır Şenliği"nde yaşanan olaylar için... Ellerindeki görüntüleri yayınlamaları çok önemli. Belki bu yazıyı okuduğunuzda yayınlanmış olur. Tabii Youtube kapatılmazsa seyredebiliriz...

Genelkurmay başkanlığı Eş Başkan Selahattin Demirtaş'ın söylediklerinin karşısında hemen bir kaç görüntü yayınladı ama ne olduğu ya da Eş Başkan Selahattin Demirtaş'ın iddialarını çürütmeye bence yetmedi.

Anlaşılan o ki, seçim satında buna benzer bir çok gerilim yaratmaya dönük olaya şahit olacağız...

Yine aynı gün Grup Yorumun geleneksel konserinin yasaklanması da bunlardan sadece biridir. Ve yine Pazartesi günü SOMA davasında ve öncesinde yaşananlar da aynıdır.    

Bunlar çoğalacaktır... Şimdiden "Birleşik Haziran Hareketi" üzerine hazırlanan olayları da buna katabiliriz... Seçime girmeyen, parti bile olmayan bir oluşum adının bu kadar çok zikredilmesi ipuçlarıyla dolu...

Demokratik taleplerin, protestoların, hak arama mücadelelerinin hepsi iktidar tarafından "darbe girişimi" olarak algılanmasının bir tek gerekçesi olabilir... "Yolcudur Abbas..."

Seçime topu topu elli gün kaldı... Sonrasına bakarız...

-geMici-

gemici@yandex.com


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR... 

9 Nisan 2015 Perşembe

Biri ya da birileri dalga mı geçiyor?

32 aday adayından birinci sıra adayı çıkartamıyorsa bir parti, o yapı tükenmişliğin resmidir… Açık açık yazmak gerekirse AKP, Çanakkale’de çökmüş ve tükenmiştir.

Temayül yoklaması adı altında, “açık oy kapalı sayım” sonuçlarını bilen var mı bilmem… Zaten bu da olsa olsa AKP usulü tahammül ötesi bir demokrasi örneği olarak sayılabilir… Kendi içerisinde demokrasiyi işletemeyenlerin ülkede demokrasiyi tüketmeleri tesadüf değil.  

32 tane okumuş yazmış adam milletvekilliği için başvuruda bulunuyor (siz adlarını biliyorsunuz) aralarında hukukçulardan tut mahalle muhtarına, iş adamından özel sekretere kadar her alandan adam var ama hepsini toplasan “birinci adam” etmiyor… Vay anasına sayın seyirciler! Neler oluyor hayatta!

Tahammül sınırlarını zorlayan bir aday ithal ediliyor… “Yok, efendim o da Çanakkaleliymiş falan filan” Geçin bunları temayül yoklamasında neredeymiş bu zat? Bakkala şokoprens mi almaya gitmiş?

Birileri Çanakkale’yle dalgasını geçtiği kesin… Çanakkale de onlarla 7 Haziranda dalgasını geçecektir, emin olun!

Pazartesi günü…

Basın açıklaması yapılıyor… Üç eğitim sendikası ortak açıklama yaptı. Alanlara çıkıldı!
Çanakkale’de yaklaşık 5 bin öğretmen var mıdır? Vardır… Belki de daha fazlası vardır. Hele bunlara emekli öğretmenleri de katarsanız kent nüfusunun ciddi bir bölümünü oluşturur…
Peki, pazartesi günü alanda kaç öğretmen vardır? Elli, almış, yetmiş? Geri kalanı da basın mensubu, sivil aktivistler, sen ben bizim oğlan…

Bunu neyle açıklanabilinir?

Bu, korkaklıkla açıklanamaz… Yılgınlıkla da açıklanamaz! Sosyolojik bir açıklama yapılabilinir mi? Bilmiyorum… Bunu açıklamak mümkün değil! Herkes şapkasını önüne koysun! İyi düşünsün… Halil Serkan Öz’e sahip çıkamazsanız, yarın size de kimse sahip çıkmaz! Valinin biri çıkar, sizi teba gibi görür, kullaşırsınız! O alanları doldurmak zorundasınız… Geleceğiniz kendi avuçlarınızda!

Bugün yoksanız, geleceğiniz de yoktur…

Özcan Purçu

CHP’nin milletvekili adayı… Kesin seçilecek ve mecliste ilk roman milletvekili olarak 8 Haziranda Ankara’da olacak… CHP, Özcan Purçu ile ciddi bir atak yapmıştır. Özcan Purçu sadece İzmir romanlarının değil Türkiye’nin her yanına dağılmış yaklaşık 6 milyon Roman’ın da vekili olacaktır. Mecliste, onların sesi soluğu olacaktır. Bir de CHP iktidar olursa bu Romanların Türkiye’de ciddi şekilde statülerinin artmasını sağlayacaktır…

CHP, Özcan Purçu’ya bu gözle bakmalı ve Romanların yoğun olduğu illerdeki çalışmalarda var olmasını sağlamalıdır.

Fevzipaşa Mahallesi de seçimlere bu doğrultuda bakmalıdır… Her ne kadar Ramazan Işıldak’ta AKP’den aday adayı olduysa da seçilemedi. Hatta ne olduğunu anlamadığımız temayül yoklamasından kaçıncı çıktığını bile bilmiyoruz… Demek ki Ramazan’ın seçime girdiği yer yanlışmış…

Fevzipaşpa Mahallesinin seçim sonuçları daha yakından takip edeceğimiz kesin…

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…



7 Nisan 2015 Salı

Memleketin hava durumu…

Önümüzdeki 24 saatte (Özellikle 7 Nisan) Çanakkale’de hava durumu…

Sabah saatlerinde boğazda sis olmasa da memleketimin insanı akşamdan kaldığı için burnunun ucunu görmekte zorlanacak. Sürücülerin işi dikkate alıp dikkatli seyretmelerinde yarar görüyorum…

Saat 10.00 gibi bulutların arasından nefis bir bahar güneşi Çanakkale’ye göz kırpacak. Yalnız bu güneşe pek aldanmayın… Şemsiyelerinizi yanınızdan da ayırmayın! Özellikle de AKP’liler…

Şimdi yağmur partilileri seçip de mi yağıyor? Hem kimin hangi partiden olduğunu nasıl biliyor? Gibi gereksiz soruları sormanın zamanı değil… Yağmur bu, biliyor işte!

Eski garajın ve belediyenin olduğu Olay Gazetesi bölgesinde açan papatyalar, bahar güneşinin de etkisiyle coşacak! “Ha handa bahar şimdi geldi” dedirtecek. Hatta çimlere dikkatlice bakılırsa kuzugöbeği bile buluna bilecek. O kadar yani…

Çarşı caddesi, Fevzi paşa Mahallesi her zamanki huzur ve huşu içinde hayatlarını sürdürmeye devam edecekler… Bankaların olduğu merkezde hafif bir kredi kararması beklense de garibanın cebinde para olmadığından ekseriyetle etkili olmayacak.

Esenlerde esen bahar rüzgarları saçları savururken karizma yaratan gençlerle dolacak… Kellerin bu durumdan rahatsız olup daha alçaklara inmesi bekleniyor. Bu yüzden kordon ve meyhaneler bölgesinde bir yoğunluk beklene bilinir…

Esas hava durumu saat 17.00 civarında bekleniyor… Yalı caddesinde başlayan fırtınayla birlikte kar hayatı felç edecek… Özellikle yüksek yerlerde, mesela Vakıflar İş Merkezinin tepesinde çok etkili olması bekleniyor…

Sürücülerin yanlarında çekme halatı, istifa mektuplarını, hayal kırıklıklarını, adaylık başvurularını yanında taşıyıp yırtmaları bekleniyor. Demokrasinin baya etkili olduğu sanılan eğilim yoklamasının sonuçları ciddi tahribata yol açacağı yetkililer tarafında dile getiriliyor… O yetkililer bulunursa poyraza  karşı kendilerine gayet ince bir üslupla sorulacağı da ayrıca belirtiliyor...

"Çanakkale Memleket" civarından da duyulacak olan Cumhuriyet meydanın çok dar bir alanında gök gürültüsüne benzeyen homurtular yükselecek. Bir fırtına öncesini andırsa da kısa sürede etkisini yitireceği bekleniyor… 

Yani anlayacağınız memleketin hava durumu pek iyi değil… Yine de “donsuz geceler” dilemeden önce “havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun.”

Meyve, domates ve "Sandık" üreticilerine önemle duyurulur...

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…


NOT: CHP’nin 29 Mart önseçiminde herkes öngörüsünü dile getiriyordu… Tabi benim de bir öngörüm vardı. Duvara tostladı. Ben daha farklı sonuçlar bekliyordum. Ama Birol yanıma gelip “Muharrem açık ara ilk sırayı alır. İkinci de Bülent ya da Ahmet olur. Aralarında çok küçük fark olacaktır.” dediğinde ağzım kapalı olmasına rağmen benden bir gülme sesi geldi… “Böyle olursa kesin yazacağım.” dedim… İşte yazdım! Oh be… Bir daha öngörüde bulunmayacağım… J

2 Nisan 2015 Perşembe

Senaryo yazarı ya da yazarları

Bir konu, “hikaye” bulur… Üzerinde çalışır ve yazar… Sonra yapımcı bunu okur. Bundan kar sağlayacağını inanırsa uygulamaya koyar… Sonuçta film de olsa, bu iş kar işi…

Yapımcı önce bu senaryoyu en iyi çekecek yönetmeni bulur. Bundan sonrası yönetmenin işi gibi gözükse de, parayı bastırıp yatırım yapan yapımcı olduğu için, zavallı yönetmen yapımcının onay vermediği hiçbir şeyi yapamaz…

Önce oyuncularla pazarlık yapılır… Başrolü kim oynayacak… Senaryo iyi de bir de seyirciyi salona çekecek iyi başrole ihtiyaç var… Afişe yazılacak isim çok önemli! Afişte figüranların ismi yazmaz… Mesela esas oğlan kim? Çok önemli… Baharat niyetine olsa da “kız” güzel mi?

(Kızmaya gerek yok… Ne zaman başladığı belli olmayan “Kurtlar Vadisi” erkekten geçilmez ama baharat niyetine de birkaç güzel kadın arada şöyle bir görünüp kaybolur… Benim favorim hep “Özgün Namal” oldu… O, olmasa da film yine olurdu ama oynadı…)

Bazı filmlerde hakikaten kadın sadece işin tuzu biberidir… Olmasa da olur…

Oyuncularla anlaşılırken mekanlar da bulunmaya başlanır… Öykünün geçtiği bir mekan olmak zorunda… Amerikan sineması iyi bir film için (para endeksli) şöyle bir formül bulmuştur: “iyi bir film, meyhanede, kerhanede ya da hapishane geçer” demişlerdir. “Üzerine de biraz kan ve aşk sosu dökerseniz” deyip formülü özetlemişlerdir…

Formül basittir ama uygulamak öyle kolay değildir… Her yıl yüzlerce film çekilir ama bunların çok azı kar eder…

Müzik çok güzel olsa ne olur, hiç… Pek çok filmin müziğini kimin yaptığını bilmezsiniz bile. Senaryo yazarını bilmezsiniz… Yapımcının adını bilen yoktur. Çok az kişi yönetmenin adını bilir… Figürasyon hava civa…Başrol oyuncuları hatırlanır…

Sonunda film çekilir, biz de seyrederiz… Filmin başarısı aldığı ödüllerle ölçülmez… İsterse Oscar alsın! Altın ayıları silip süpürsün… Ortalık “palmiye”den geçilmesin! Bırak kasa kasa portakalı, kamyonla portakal versen sonunda gişe hasılatına bakılır…

8 Haziranda “box office” bakarız… Bu film başarılı mı değil mi? Yönetmenin ve “esas oğlanın” kaderi belli olur…

Yapımcının umurunda olmaz… O, diğer filme çoktan başlamıştır… Figüranlar hazırdır. Yeni mekanlarda, yeni yönetmenlerle, yeni esas oğlan ve kızlarla, yeni bir senaryoyla yeni film devam eder…

Acaba?

-geMici-



BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…