27 Şubat 2015 Cuma

Seçim öncesi...(nde miyiz?)

Nereden baktığınızla ilgili... Ne seçeceğiz? Ben mesela ne seçeceğim? Pazarda olsa poşete doldurup gelirim. Ama eşim (ve diğer kadınlar?) Onlar tek tek seçerler... Onlara ezik işe yaramaz mal satamazsınız... Kadın işte! İlle de kılı kırk yaracaklar... İlle de ince eleyip sık dokuyacaklar...
Zaten bu seçim işi, biz erkeklere bırakıldığı için memleketin hali böyle... Bırakın kadınlara işi çözsünler. İlle de "hakim anlayış" erkeklerden çıkacak! Çıkınca da bu çıkıyor zaten...
Bence seçimde sadece kadınlar oy kullansın... En azından bir kaç seçim. Görün bak memleket nasıl yoluna girecek. Biz (erkekler) ne zaman işe karışsak işin suyu çıkıyor.
90 küsur yıllık Cumhuriyet Tarihinin içine ettik. Tek sorumlusu biziz...
Lapseki'nin Şahinli köyüne gittik... Altıncılar köyün erkeklerini kafalamışlar, gözlerinde dolar ve altın ışıltıları... Kadınlar ortada yok! Kararı veren erkekler... Umurlarında değil suları, toprakları, tarlaları... Gelecek onlar için sadece cebe atacakları altın külçeleri... Yapacakları zamparalıklar. Avuçları kaşınıyor. O kadar eminler... Pırıltılı pırıltılı sağa sola gülücükler atıyorlar... Zengin duruşundalar! Zehirlenip gidecekler... Farkında bile değiller...
Kıyıda köşede duran kadınlar her şeyin farkında... Geleceklerine sahip çıkmaya çalışıyorlar ama ellerinden bir şey gelmiyor. Erkekler iktidar... Ses çıkarmaya çalışıyorlar, erkekler hemen yanlarında bitiyor... Kadınlara kalsa bırak CED toplantısını, altıncılar ve Ahmet köye adım atamaz! (Ahmet anladı size ne oluyor?)
Bir düşünün... İl başkanları kadın. Parti üyeleri kadın... Oy verip gönderdiğimiz (şu anki) milletvekillerinin hangisi meclise gidebilirdi. İşe biz karışıyoruz gönderdiğimiz milletvekillerine bak! Yine biz karışıyoruz ve gideceklere bir bakın!
Defolu beyinlerimiz ve hükümranlığımızla yapacağımız seçim de bu kadar oluyor...  
Bir hafta sonra "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü..." Yılda bir gün emekçi kadınlarımızı hatırlıyoruz. Sonra 364 gün hırpalamaya, dövmeye, şiddete, öldürmeye devam... Kafamıza saksı düşse çiçeği ziyan olmasın babından saksıdaki çiçekleri yolar sevdiğimize veririz... Kırtıpiyozluk şampiyonuyuz!
Bütün bunlar yaşanırken bir de seçimde asli seçmen olarak ortalarda dolanıyoruz! Sanki biraz kadınlara ayıp ediyoruz...
"Kadın - Erkek" eşit mi? diye ortalarda dolananların tavrını anlıyorum da "eşit" tutanların tavrını anlamak beni de aşıyor...
Kafaları değiştirelim diyeceğim ama iş kafalarla sınırlı kaldığı için bu durumdayız... Değiştirilmesi gereken sistemin kendisi. İşine gelmeyenler bu mevcut durumu sürdürmek ve geriye götürmek isteyenlerde...
Kadınlar kazanır! Tek geçerim...
Seçime gidiyoruz... Beyler kıyıya çekilin de memleketi rahat bırakın!
-geMici-
gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...   

24 Şubat 2015 Salı

En sonunda başardılar!


Şimdiye kadar kimsenin aklına gelmemişti. En sonunda AKP bunu da başardı… İnternette bir tweet dolaşıyor… “Süleyman Şah türbesiyle ülkemizin ilk resmi gezici türbesi hizmete girmiştir, hayırlı olsun.. Artık vatandaş türbeye değil, Türbe milletin ayağına geliyor. Bu da hayaldi, gerçek oldu..”
Konuyu en iyi özetleyen mesaj buydu sanki…
Tabi bu başarının arkasından yayınlanan bayrak dikme mizanseni de Amerika Birleşik Devletlerinden apartıldığı anında anlaşıldı. Kimin aklına geldiyse ABD tarihini ve sinema sektörünü iyi biliyor olmalı. Bu engin kültür sahibini de kutlamak gerekir…
Bülent Ecevit, “hadi bir kahraman olayım, Kıbrıs’a asker göndereyim.” Demiş olma ihtimali ne kadarsa, AKP iktidarının da mevcut koşulları değerlendirip gereğini yapma ihtimali de o kadar…
Bütün bu komiklikler olurken iç güvenlik ayaklarıyla tehdit gördükleri herkesi hedef tahtası yapmaya kararlı olan iktidar, seçimlere giderken ortalığı germeye de kararlı.
Sindirme politikaları bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde sökmedi. Diğer yandan batı tipi burjuva politikaları çok daha başarılı oldu. Baskı arttıkça direnç de artar… Basit bir fizik kuralı…
Bilimle falan alakaları olmadığından olacak, ABD savaş fotoğraflarıyla propaganda yapmaları daha normalmiş gibi gelebilir… Başlangıçta her şey lehteymiş gibi dursa da işin rengi bir kere terse döndüğünde ortada kalan sadece “kırmızı”dır… Ve her şey aleyhte bir durum alır…  
İç güvenlik yasası 12 Eylül rejiminin uyguladığı kanunsuzluktan daha da geri bir yasadır… 12 Eylül’ü bir hatırlayın!
Polis – asker kahveyi basar tipini beğenmediklerini toplardı. Ha, laf olsun diye de kimlik sorardı. Bir de kimliğiniz yoksa yandınız… Kim olduğunuzu anlatıncaya kadar deveye hendek atlatırlardı. Şimdi o günler mazide mi kaldı sandınız… Siz sanın, sanmaya da devam edin… Özellikle de liberaller… Alın size Kopenhag Kriterleri!
Valinin ilan ettiği yasaklara uymayanlar 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılacak.
Vali, toplumsal olaylarda belediyenin araç ve gereçlerine el koyabilecek; personeline emir verebilecek.
Kiraladığınız araç ve gittiğiniz yer anlık olarak emniyet tarafından takip edilecek.
Polis, hakim savcı kararı olmadan istediği kişinin üstü, eşyası ve aracı arayabilecek.
Polis, toplumsal olaylarda ‘cebinde taş vardı’ bahanesiyle bile silah kullanabilecek.
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmak katalog suç kapsamına girecek. Bu durumda herkes tutuklanabilecek.
Herkesin telefonu, 48 saat süresince hakim denetimi olmadan dinlenebilecek.
Türkiye’de yapılan tüm dinlemeler, Ankara’da görevli tek hakim tarafından denetlenecek.
Polisin aldığı herhangi bir önleme karşı gelmeniz durumunda gözaltına alınacaksınız.
Polis, savcı kararı olmadan ve kimseye haber vermeden 48 saat gözaltında tutabilecek.
Yüzünüzü kısmen bile kapatıp toplantı ve gösterilere katılırsanız 5 yıla kadar hapis cezası ile yargılanacaksınız.
Kesmediyse yasanın tamamına bir göz atın…
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

17 Şubat 2015 Salı

Biz neyi konuşuyoruz! CHP...

Ocak ayının başından beri "Birleşik Haziran Hareketi" eylemde... Alevi federasyonlarının "eğitim eylemine" destek verdi. "Birleşik Haziran Hareketi" Aralıkta yaptığı Türkiye Meclisinde bu konuda bir karar çıkardı! Her yerde kararının da -gücü oranında da - sonuna kadar destekledi!

Meydanlara "Laik ve Bilimsel Eğitim İçin AYAKTAYIZ" pankartlarıyla çıktı! sadece 13 Şubat'ta değil, 11 Ocak'ta da eylemdeydi... Türkiye genelinde BOYKOT çağrısı yaptı! Korktular…

CHP; laik eğitim, bilimsel eğitim sanki hiç CHP'nin sorunu değilmiş gibi davrandı. Katılmadılar... Tercihlerini tabi ki bu konuda kullanmış olabilirler... Saygıyla kabul etmek gerekir! Onların umurunda olmayabilir ama bizim, "Birleşik Haziran Hareketinin" umurunda!

Kendi değerlerine karşı körleşen bir yapının analizini yapacak değilim. Bu kentte yaşayan her kes -bir şekilde - tanık. Sizin dökülen halinizi görüyorlar.

Mevzilerini boşaltan, söyleyecek sözlerini turşu yapan, sessizliğini sessizlikle bastıran bir Çanakkale CHP Örgütü şimdi seçime giriyor... Bu koşullarda gelecek başarı sadece gazoz kapaklarından çıkan "T-E-L-E-V-İ-Z-Y-O-N" yazısını biriktirmekle karşılaştırıla bilinir... Şans işte!

Şansın üzerine tüy mü dikmek istersiniz? İstemediğinizi biliyorum ama isteyenler için yapılacak tek şey delege bazında ön seçimdi... Üyelerine güvenmeyen yapı şimdi demokrasi söylemini, tabi ki bir şekilde geliştirecektir. Hakikaten iyi bir yüz derisine sahip olmak gerekir... “Umarım var” falan demeyeceğim, kesin var! Artık hep birlikte öğrendik…
Diğer yandan iyi de oldu...

7 Haziran seçimlerinden sonra tarihinde ikinci büyük başarısı olacak. Çalışmalarını meclis dışında sürdürme şansını beceriksiz Baykal’dan sonra bir kez daha kazanmış olacaklar! Biz birlikte notumuzu alıyoruz, de mi?

Bu tavır, diğer bir ikinci anlamı da yaratmış oldu! CHP, sol barikatın dışında kalmayı tercih etmiştir. NOKTA! Hiç bir sol birliktelikte yer almayacağını ilan etmiş oldu. Madem kılıçlar çekildi... Emin olun "sosyalistler" kendi tercihini yapacaktır!

Sandıktan sandık çıkartamayan, bir daha da çıkartmayacak olan demokrasinin(!) geldiği noktadayız...

Tarihin nasıl düştüğüne tanıklık ediyoruz! Bu az şey mi? Kesinlikle değil… Yenilgiyi asla kabul etmem! Bu mevzu bitmiştir…

Bizim tarihimizde birçok geri çekilme vardır! 1. Meclis Polatlıya kadar çekilmiştir. Bolşevikler Berlin'e, Fidel Meksika'ya... En büyüğü "Büyük Yürüyüş"tür...  300 bin kişi çarpışarak 13.000 kilometre yürümüş, geri döndüklerinde iktidarı almışlardır!

Unutmayın! "Biz yenilirsek bir daha deneriz! Ama diktatörler yenilirse bu onların sonu olur."

Biz uzun soluklu bir yürüyüşün çok başındayız... Küçük hesaplar bizden uzak... Devrim tarihi bize öğretir...

-geMici-

gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...


13 Şubat 2015 Cuma

Seçim şovları…

 
Seçimlere çeyrek kaldı, şovmenler de çoğaldı… Devam sütü Osmanlıca uzmanları, Ankara’ya yönelik şovlarını yapmaya devam ediyor. Romanlardan da hafız yetiştirme planlarını açıklayarak, ne kadar yaratıcı olduklarının şovunu yapıyorlar… Birgün Gazetesi de manşetten “Biraz daha geriye giderseniz İslamiyet öncesine döneceksiniz” diyerek dalgasını geçmiş…
Adaylar, aday adayları, niyetliler, niyetini tavşana çektirenler, sakız falı bakanlar, arabaya benzin koyup sağa sola gezi düzenleyenlerin ortak platformu “facebook” oldu.
Bir tür elektronik seçim propagandalarıyla anlaşılması zor bir seçim dönemine adım atıyoruz. Atıyoruz da elle tutulur bir tek cümle yok ortalarda… Sorduk, neden adaysınız diye, kimse takmadı. Atasözü gibi… Kasımpaşa’dan aşa…
Facebook’un getirdiği tembel seçim propagandası, Gezi Direnişi’nde günümüz adaylarına miras kalmış gibi duruyor… Lakin aday adaylarının anlayamadığı “orantısız zeka” unsuru… Kolektif zekanın “deha”lığıyla kendi zekalarını tek denklemde eşitlemiş olmaları…
Oysa durum biraz farklı! Niyet okuyarak siyasete soyunan aday namzetleri –bayanlara ne denir bilmiyorum- sokaklarda can derdindeki canlı türlerine temas etmelerini öneririm. Vazgeçtim temas etmelerini, aynı koşulda duygu koşutluğunu yaşasalar fitim…
Burjuva siyaseti içerisinde yapılan abukluklara örnek çok… Teneke’nin dediğini bir kez daha anımsadım: “Kosayla biçsen bitmez!”
Diğer yandan sosyalistlerin de ne yapacağı, nasıl bir tavır takınacağı belli değil… Niyet okumanın da bir manası yok! Ama benim ne yapacağım belli… Özgür irademin bana verdiği aklımla kararımı veririm…
Kararımı etkileyecek her hangi bir merkezi tavrı tanımam… Aklıma yatmayanı da yapacak değilim… Güncel bir hastalık olan “sekterlik” uzun vadeli bulaşıcı bir hastalık olduğunu görmenin rahatsızlığını yaşıyorum… Şimdi bu ne derseniz? Solcuların birbirine küfür etmesinin iki kelimesinden biri diyebilirsiniz… Diğeri de “oportünist”
Sol hakkında bilmeniz gerekenler bunlarla sınırlı olduğunu kabul eden kalabalıkların içerisinde en fazla gün batımına doğru atın üzerinde          “Lucky Luke” türküsüyle kaybolup gitmektir… Yalnız “birinci” sigarası artık üretilmiyor…
Red Kit’in ağzındaki de zaten çakırdikeni…
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR… 
NOT: Bugün “boykot” günü! Birleşik Haziran Hareketinin ördüğü, emek örgütlerinin desteklediği büyük bir eyleme tanıklık edeceğiz! Devan sütü memurlara bakmayın siz! Kitleler kazanır! Son sözü de biz söyleriz… Nasıl biz bitti demeden Ali İsmail Korkmaz’ın davası bitmezse biz istemiyorsak gerici ve anti laik eğitim de olmaz! Hepsi bu!

10 Şubat 2015 Salı

Düşünün, bir daha karar verin!

8 Şubatta Kadıköy’de gerici eğitime karşı büyük bir gösteri vardı. Türkiye'nin dört bir yanından gelen katılımcılar ses verdi. İktidarı uyardı!

Birleşik Haziran Hareketi bu boykotun yanında durdu! İnternet sitesinde velilere yönelik “Sevgili Veli” başlıklı bir bildiri yayınladı.

Sevgili Veli,

Bir çocuğun gözlerine bakalım. Bir Çocuğun gözlerinde yetişkinlerin görebileceği, çocuğu çocuk yapan üç önemli şey vardır: KARARLILIK, İNATÇILIK VE UMUT.

Kararlılık, inat ve umut daha küçükken bir çocuğun elinden alınırsa onu hayat boyu bekleyen şey güce ve güçlüye itaat etmek olur.

Kararlılık, inat ve umut çocuklarımıza sunabileceğimiz bilimsel ve laik eğitimle mümkün olur. Çünkü bir çocuk ancak sorgulayarak, eleştirerek ve şüphe duyarak kararlılığını, inadını ve umudunu koruyabilir.

Biz, çocukların gözlerindeki kararlılığı, inadı ve umudu sürekli kılabilmek için Bilimsel ve Laik Eğitim İçin Ayaktayız ve BOYKOT’tayız. Ya Siz?

13 Şubat’ta iktidarı uyarmak için çocuklarımızı okula göndermiyoruz. O günü çocuklarımıza ayıracağız. Alternatif dersler, çocuk oyunları ve şenliklerle özgür bir geleceğe olan umudumuzu güçlendireceğiz.

Sizleri Bekliyoruz.

Dayanışmayla…

Ben de bir veliyim. Çocuğumun aldığı eğitimden de memnun değilim. Bu çağrının altına da imza atarım. 13 Şubatta bir veli olarak boykottayım!

Geleceğimize sahip çıkacaksak, birlikte sahip çıkacağız! Tek başına kurtuluş yok!
Şimdi…

Türkiye’nin geldiği, getirildiği noktayı bir daha düşünün… Hayattan memnunsanız, dümeniniz iyiyse, geleceğiniz konusunda endişeniz yoksa siz bu yazıyı boşuna okumuşsunuz demektir. Yormayın kendinizi…

-geMici-

gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

NOT: Üçlü kararname ile kültür müdürü atandı. O kadar da destek verdik. İşe yaradı. Kültüre, turizme verdiğimiz destek devam ediyor… 

Şimdi sıra 700 kadar alan kılavuzlarında… Bir zahmet birileri de çıkıp da –artık üçlü mü olur, beşli mi olur- bir imza atsa da alan kılavuzları da çalışmaya başlasa… Nasip! Olur mu olur…

3 Şubat 2015 Salı

“Döviz”

Ne anlama geldiğini bilmeyen var mı? Anlamda bir sıkıntımız yoksa konuya bodoslamasına girebiliriz…

Döviz’i iki anlamda kullanıyoruz… Bir; ünlü bir şahsiyetin öne çıkartacağımız veciz bir sözünü pankarta basarsanız, o pankarta “döviz” deniyor. (Umarım doğrudur) İki; bizim aramızda dolara kısaca döviz denir. Yani başka bir ülkenin parasıdır…

Anlaşılan o ki; birilerinin elinde haddinden fazla dolar var… Hala sıfırlanmamış. Bırakın sıfırlamayı, aradan geçen bir yılın faiziyle geri aldılar. Sıfırlanamayan dövizler elde atıl duracağına biraz değer kazansın diye düşünülmüş olmalı ki, spekülasyon üzerine spekülasyon yapıldı. Yetmedi MB (Merkez bankası) hedef tahtası haline getirildi.

Sonuç; sıfırlanamayan dövizler, durduğu yerde biraz kazansın diye düşünülmüş olmalı ki, dolar 2,50’ye doğru yelken açtı!

Ayşe teyze, Mehmet dayı, kardeşim Burhan, halakızı Yeliz, Yeğenim Ekin… Döviziniz var mı? Yok! Vatandaşta yoksa kimde döviz, dolar var da durup dururken dövizle oynandı ve elimizdeki ne de göz dikildi. Sadece göz dikseler neyse… Yapılan faiz spekülasyonuyla yine vuran vurdu… Onlar kazandıkça bizden bir şeyle kopuyor…

Ve hala halkı ikna edebilecekleri konusunda hemfikirler…

İki, iki buçuk yıl önce memleketimizin bir ilçesinde AKP ilçe başkanının oğlu ile bir polis takışıyor… Gençlikte olur bunlar deyip geçilebilecek bir mevzu… Geçiştirilmiyor! AKP ilçe başkanının oğlu şikayet ediyor… İlçe emniyet müdürü tüm rütbeli, genç polisleri topluyor… Yanında da AKP ilçe başkanının oğlu!

Polislerin elinde birer de numara tutuşturmuşlar! AKP ilçe başkanının oğlu da teşhis ediyor… Gencecik bir polis... Nasıl mahcup ama… Bu olay olurken kameralar da açık! Tam bir teşhir olayı!

İlçe emniyet müdürü utanmadan meslektaşlarını tek sıra halinde dizmiş ve yalakalığının doruklarında iş yapmaya çalışıyor! Teşkilatına, arkadaşlarına ihanet ediyor… Karşısındakiler her şeyden önce “insan…” Anlaşılan o ki; unutmuş… Karşındakinin insanlığını unutunca aslında kendi insanlığını unutmuş durumda…

Bir daha asla olmaması gereken bir durum! Haberi işkence çekerek seyrediyorum… Dava sonuçlanmış… AKP ilçe başkanının oğluna 500 TL para cezası! Sonu “tl” dolar ya da avro değil… Mahkemeler “tl” hesabı çalışıyor… Zavallı polis memuruna da hapis cezası… Bir daha yaparsa hem ertelenen cezasını yatacak hem de işlediği suçun cezasını!

Adalet bir kez daha yara alıyor…

Şimdi bazıları yine der mi acaba “benim polisim” diye… Ve o polis meydanlarda protesto edenlere karşı aynı tutumda olur mu?

Gezi direnişinden sonra toprağa verdiğimiz çocuklara bir bakın… Polisten daha genç! Çoluk çocuk! Tarih yazan kocaman “adam” çocuklar!

Hepsi bu memleketin çocukları… Bizim çocuklar! İlçe başkanının çocukları falan değil!

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…