20 Ekim 2015 Salı

Tarzan zor durumda...

“Anayasanın emrettiği seçim hükümetine girmediler” derken? Yani? “Koalisyon kurmamaya kararlıydık. CHP’yi 45 gün oyaladık. Sonra seçim hükümeti için partilerden hükümete girecekleri partilere değil de yine biz seçtik” gibi bir şey mi demeye çalışıyor acaba, sayın başbakan? Yandaş anket şirketleri bile yüzde 40-41 bareminde ancak gösterebildikleri iktidar partisi hakikaten zor durumda. Ne deseler kendilerine dönüyor… Ha, bu arada yine bu anket şirketleri 7 Hazirandan önce de yüzde 47 diyorlardı… Artık gerçek oranı siz bulun… 

 “1 Kasımda iktidar olursak…” Bu masalın giriş cümlesi… Çağdaş akepe masalları dede Davutoğlu’ndan… Bakın neler olacakmış… “Kan duracak, barış olacak. Ekonomide istikrar olacak.” Masal bu ya… Kendilerini herhalde son 13 yıldır muhalefet sanıyor olabilirler.
Zaten iktidara karşı en iyi eleştirileri yine kendileri yapıyor. Sanırsın ki, CHP, MHP ve HDP 13 yıldır bizi yönetiyor… Tabi onlar böyle konuşunca Merker’in oturduğu tabure de göze batıyor… Tabi tabure de altın varaklı. (İçimden başka bir şey yazmak geldi ama yazmadım işte. Kayzere ayıp olmasın. Faşist faşisti mutlaka bulur. Rüşvetçi Merker…)
Bir süredir televizyon haberleri seyretmiyordum. İlleti bırakmıştım. Ciğerlerim temizlenmiş sanki yeniden doğmuş hisleriyle yaşıyordum. Bağımlılık kötü. Yeniden haberlerin başına oturdum. Yani komedi dünyası olsa bu kadar olur. Haberler gitmiş komedi şovları başlamış.
Ben o kadar magazin programı editörlüğü yaptım bu kadar yalanı yan yana getirip yazamamıştım… Tarzan zor durumda ki, aklına geleni üfürüyor… Hani neredeyse “17/25 Aralığın hesabını sorarsak, biz sorarız” diyecek ama, diyemiyor… Yazık…
Bütün bu şaklabanlıklar olsa da “Ankara Katliamı”nın üstünü örtemiyor. CHP Milletvekili Eren Erdem’in iddiaları çok ciddi… Üstü örtülecek iddialar değil. Birgün, Cumhuriyet gibi gazeteler savcılığın getirdiği yasakları tanımadılar. Her şey açık açık yazıyor. Yetmedi internet ortamında hızla dağılıyor. Yasaklarla bile olsa Ankara Katliamı’nın üstü kapatamayacaklar. 
2 Kasım’dan sonra bu yasaklar da yok, yasak koyanlar da yok… Ve onların her dediğini harfiyen yapan bürokrat tayfası da yok…
“Yeniden daha güçlü Türkiye” 13 yıldır yaptığınız gibi mi yani? Doları başımıza taç yaptığınız gibi… Hırsızlar hiç bu kadar rahat etmemişti. Ve yandan müteahhitler hiç bu kadar “a. koymamıştı”.
Ben bir 4 yılı bırak 4 saatte bunlara katlanabilecek durumda değilim… 13 yıllık iktidarda sen müdürlük yap, 8 yılda Lapseki – Çanakkale yolunu bitirme, ne harcandığı “aranızda sır kalsın” eşelemekten yorulma sonra ortaya çık “daha güçlü Türkiye” zırvalarına inanmamızı bekle…
“Çalıyorlar ama yol yapıyorlar…” kendi yollarını mı?
Tarzan düşünsün 1 Kasım’dan sonrasını…
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAN EDİYOR…

15 Ekim 2015 Perşembe

Son 15 gün…


Tüm Türkiye’de olduğu gibi Salı günü Ankara Katliamı Çanakkale’de de protesto edildi. Yitirdiklerimiz anıldı. Kortejin en önünde katledilen EMEP il başkanı Ercan Adsız vardı. Aramızdaydı…

Bu kadar gerilim bu ülkeye yazık… 

Soruyorlar… Seçim olacak mı? Oluyor… Biz farkında değiliz ama yurt dışında ve gümrük kapılarında seçim başladı. Sandıklar seçmenin önünde. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız seçimlerini yapıyorlar… Umarım kullandıkları oylara sahip çıkarlar.

Ortam gerildikçe gerildi… Ankara Katliamı öncesi ve sonrası seçim havası birden değişti. CHP büyük mitingler yapmayacağını ama yurt çapında seçmenle bire bir temas yöntemiyle bu süreyi tamamlayacaklarını açıkladı.

Bunun bir örneğini Çanakkale’de gördük. Çanakkale Belediyesi’nin açılışları ve Yeşil Hizmet Binası ve Kültür Merkezi’nin temel atma törenlerine katılan CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke bunun güzel bir örneğini verdi.

Çarşamba günü Yeşil Hizmet Binası, Belediye Çalışanları Eğitim Sosyal tesis ve rekreasyon alanı ve Altın Yıllar’da Sayın Böke’nin yaptığı konuşmaların oldukça etkili olduğunu düşünüyorum. Net, akıcı ve seçmenle sıcak temas kurabilen konuşmalardı.

Çok seçim gördüm hiç bu kadar gergin bir seçim ortamına tanık olduğumu hatırlamıyorum. Bu kadar gerginliğe rağmen bir seçim havası da yok. Sanki herkes kararını çoktan vermiş de 1 Kasım’ı sükunetle bekliyor.

Birileri ortamı germeye çalışsa da seçmen kendini bu gerginliğin dışında tutmaya çalışıyor. Seçmenin suskunluğuna aldanmayın. Bire bir konuştuğunuzda öfkesini hemen anlıyorsunuz…

Susuyor, 1 kasım’da söyleyecekleri var. Susuyor, katledilenlere olan saygısından. Susuyor, kandan bıktığından. Susuyor, “yeter artık” dedikçe üst üste gelen kayıplardan… Susuyor, kelimelerin yetersizliğinden. Susuyor, yarına olan umutlarından. 

Konuşacağı günü bekliyor…

Anketleri boş verin; siz yüreğinize bakın…      

Ekim hiç bu kadar uzun olmamıştı. Uzadıkça uzuyor… Ama Ekim de bitecek. Herkes masasındaki adisyona baksın…

Mekan kapanmadan…

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…


Not: Helal olsun sekiz yıldır bitmeyen Çanakkale – Lapseki yoluna…  Tam bitti dedik, yeniden eşelediler. Ne olduğunu bir bilsek… Bu memlekette o kadar çok kaldırım mühendisi varken bir tane yol mühendisi yok mu? Yetkili falan aramıyorum artık. Biz ne desek boş… Nasıl olsa kimse açıklama yapmıyor… Bu işin bir “Gider”i var ama dönüşü olur mu bilmem… 

11 Ekim 2015 Pazar

“Faili bulunmayan…”

Ben bu hikâyeyi daha önce 1 Mayıs 1977’de okudum. Aynı filmi 12 Eylül’den önce Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da defalarca seyrettim. Daha dün, Diyarbakır’da, Adana’da, Mersin’de ve Suruç’ta yeni versiyonlarına tanık oldum.

10.10.2015 Ankara Katliamı da tıpa tıp aynı senaryonun bir başka kopyasıdır… Aynı kalemden çıkıyor ama senaryo yazarını bilmiyoruz. Çok iyi yakinen tanıyoruz…

Sen, devletin bütün olanaklarından yararlanacaksın, iş sorumluluğu yüklenmeye gelecek, inkâr edeceksin! Yetmedi, muhalefeti eleştireceksin! Yok öyle… 

“CHP ile koalisyon olsaydı böyle olmazdı.” diyeceksin ama koalisyon teklifi de yapmayacaksın! 

Yatıp kalkıp HDP’ye saldıracaksın ama Kandil’le, İmralı ile gizli kapaklı konuşacaksın! 
“Güvenlik zafiyeti yoktur.” Demek işi kapatmaz…

İki Trakyalı konuşuyormuş… "Kanadı var uçamaz, iğnesi var sokamaz, peteği var bal yapamaz?" “Sok.m öyle arıya be ya...” dediğinin tıpkısının aynısı…

Sorumluluktan öyle kolay sıyrılmak yok! Tarihimizin son altmış yılı tek tek masaya yatırılacaktır. Ve biz bilmemiz gereken tüm gerçekleri, tüm çıplaklığıyla öğreneceğiz. 

Yoldaşlarımızı, arkadaşlarımızı, çocuklarımızı, sevgililerimizi, eşlerimizi, sanatçılarımızı, entelektüellerimizi katledenleri tek tek öğreneceğiz… 

2 Kasım diye bir gerçek varsa ve de olursa tarihin nasıl akacağını göreceğiz. Tüm devrimler iktidarların şiddetiyle başlar… 

Faili meçhullerle başlar…

Demokrasinin ve hukukun rafa kaldırılmasıyla başlar…

Özgürlüklerin yok edilmesiyle başlar…

Bugün bütün erki elinde tuttuğunu sananlar bir gecede nasıl yalnız kaldıklarını tarih bize anlatır…

“Faili bulunmayan cinayetlerin faili devlettir…” Süleyman Demirel

Ankara Katliamında aramızdan ayrılan tüm yoldaşlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum. O yoldaşlardan bir tanesi de Çanakkale EMEP il başkanı, arkadaşımız, yoldaşımız Ercan Adsız yoldaştır. 

Biz, cenazelerimizde ağlamayız… Bir gün, olur da benim ülkemde de devrim olursa, yoldaşlarımız için dökeceğimiz gözyaşlarını hak edeceğiz.  

Onlar kalleştir ve arkadan saldırırlar… Kitle katliamını iyi bilirler. Ustası olmuşlardır. Biz de daha akıllı, daha disiplinli, daha mücadeleci olmak zorundayız…

Bugünleri omuz omuza birlikte, dimdik ayakta ve de meydanları doldurarak yan yana durarak atlatacagız!

Ya hep birlikte, ya hiç birimiz…

-geMici-

gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…

Her şey olur…

Ben, birinin sesini kesmeye kalkarsam, karşıma devlet dikilir ve; “Sen ne yapıyorsun?” diye bana hesap sorar. Sormalıdır da… Hiç kimsenin, karşısındakinin düşündüğünü söylemesini engelleme hakkı yoktur. Hukuki suç işlemiş olurum. Hukuk yakama yapışmalıdır. 

 Aynı şeyi devlet yaparsa ne olur?
Abi her şey olur…
İşte o zaman bizi kim koruyacak? Demokrasi nedir biliyor musunuz? Sandıkla gelenlerin sandıkla da gidebilmesidir.
Sandığa eşit koşullarda gidilmiyor... Basının sesi mümkün olduğu kadar kesilmeye çalışılıyor. “Hakaret”in ne olduğu ya da ne olmadığı birbirine girmiş. İtiraz edilen her şey “hakaret” çemberine alınıyor.
Sanki herkes sevmek zorunda… “İtiraz etmek” demokrasinin içinde olması gereken bir eylem değil midir?
Peki, içinde yaşadığımız sisteme demokrasi deniyorsa, diktatörlük, faşizmin nasıl bir sistemdir? Öğrenelim ki, bilgimiz kültürümüz artsın.
Sabah uyandığımda haberleri izlerken “Nobel Kimya ödülü Aziz Sancar’a verildi” haberini duyunca birden içimi bir umut sardı. Helal olsun dedim… “Bir imam hatipli daha Nobel ödülünü kaptı” dedim.  Bilim işte bu!
Mutlaka Avrupa’nın bir yerinde mesela Fransa’da, Almanya’da en azından İtalya’da kesin doktora yapmış bir bilim insanımız diye düşündüm.
Haberin devamını dinledikçe umutlarım kırılmaya başladı…
“1963`te girdiği İstanbul Tıp Fakültesi`ni 1969`da bitirdikten sonra Savur`da iki yıl sağlık ocağında hekimlik yaptı. Daha sonra Dallas`a giderek Dallas Texas Üniversitesinde Moleküler Biyoloji dalında doktora yaptı. Yale Üniversitesi`nde DNA onarımı dalında doçentlik tezini tamamladı. Daha sonra DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını sürdürdü. 415 bilimsel makale ve 33 kitap yayınladı.”
Aziz Sancar sadece klasik devlet eğitimi almış ama kimya alanındaki başarısını memlekette ne anlama geldiğini anlayacak –bugün- kaç kişi vardır acaba? Aziz Sancar konuşmasından anladığım sadece şu: Kesinlikle yerli… Kesinlikle milli… Aziz Sancar bu tanıma uyuyor da memlekette yaşayanların çoğu bu tanıma yaklaşmıyor bile…
Eğitim şart…
Doktora yapacaksan DNA…
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…  

5 Ekim 2015 Pazartesi

Mars'ta su buldular....

Rakı? Bulamamışlar mı? Yazık.....

Dolabı açtım su yok! H.stir... Karar verdim Mars'a gidecem... Su var! Buldular... Suyu MARS'ta. Buldular ki, rahatız. Ben dolapta bulamıyorum. Bilim işte! Yarın öbür gün "adam" da bulurlar.  memlekette sıkıntısı var...

"Nerelisin kardeş?"

"Türkiyeli değilim..."

Dallama uzaylı...

Tabii uzaylı da bir nevi haklı... Ama yine de benim kanıma fena şekilde dokunuyor. Basma damara!

"Sizin burada dolar var mı dolar?" Zavallı Marslının gözleri doluyor... Sadece "Su var..." diyebiliyor. "Ulan dolar yoksa benim ne işim var Mars'ta?" "Ben şahsen gitmem, bir daha da gelmem. Benim için Mars bitmiştir..."

Mars dediğin milyonlarca kilometre uzakta... Su bulmuşlar. O da bir şey mi? Seçime 10 gün kalsın bak memlekette neler buluyorlar...

Çanakkale'de bile "Orman Bölge Müdürlüğü" bulunmak üzere... AKP bilimi... Bir kere olaya bilimsel yaklaşınca bulunabiliyor. İmam Hatip Bilimi... Çok yakında "kendi ölümüzü de yıkayabileceğiz" Mars'ta bile... Bilim işte!

Öyle demeyin... Gittiniz Mars'a... Yanınızdaki en yakın arkadaşınız "Astronot Niyazi" öldü... Adam cenabet mi gitsin... Su var "Astronot Niyazi" var. Yıka gitsin. Su bulundu... Burası Mars. Pamuk dünyalı...

Mars'ta bulunan suyun niteliği konusunda bir bilgi yok. Acı mı, tuzlu mu, tatlı mı, kaba mı, çay demlenebilir mi? Şimdilik bilmiyoruz... Hepsi de olabilir. Kaz dağları gibi... Bir fark var Mars'ta altın arayıcıları -şimdilik- yok. Doğal olarak binlerce sonda yapılıp yer altı suları birbirine karışmadı. Mars'ta bulacağımız su Kaz Dağlarında bulacağımız sudan daha saf olma olasılığı daha fazla...

Mars projesi NASA'ya maliyeti 2.3 milyar dolar... Çok mu maliyetli? Biz yapamaz mıyız? Kaynak mı yok! Aslına bakarsanız yapabiliriz... Diyanettin de bütçesi 2.6 milyar dolar. E-ee ne bekliyoruz? Mars'ta su var, bütçe var, Astronot Niyazi var... Ne bekliyoruz? Yapalım bir Mars seferberliği...

Mars suyu yerli ve milli değil diyorsanız, bakın buna benim de lafım olmaz. Mars suyu gayet yabancı bir su... Her ne kadar bileşeni "H2O" (haş iki o) olsa da yabancı bir gezegenden. Katiyetle yerli değil... Kafalarsak milli yapabiliriz...

Marco Aurélio Brito Dos Prazeres Portekizce adı... Sonradan millileştirip milli takımda yıllarca oynattık: Mehmet Aurelio... Demek ki istersek oluyor...

Yürüyün Mars'a gidiyoruz. İki mars bir ters, ver koltuğunun altına gitsin...

-geMici-

gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...




‘liyim…

Sayın Cumhurbaşkanımız açıkladı: “Kasımpaşalıyım.” Ardından Aydın Doğan’ın “Kelkitli olduğunu öğrendik. Ve bir gece yarısı tivitiyle Devlet Bahçeli açıkladı. “Karagümrük…” 

 Kasımpaşa, Kelkit, Karagümrük… Hepsi de “K” ile başlıyor. Ne olmuş ben de Kangırlılıyım… Konsepte uyuyorum yani… Bir umut ışığı var hala… Yalnız Cemal Seddülbahirli. Hiçbir konsepte uymuyor… Keddükbahirli olsaydı olabilirdi.
Seçime 30 gün kalmış hala alfabenin “K” harfinde debeleniyoruz…
CHP’nin seçim bildirgesi öncekinden daha etkili olacağını sanıyorum. Özellikle “Bu seçim bildirgesini gençlere adıyoruz. Gençler yarının umududur. Ama gençler bugünün de ortaklarıdır. Baskıya karşı direnen, özgürlüğü savunan gençlere adıyoruz bu seçim bildirgesine. ‘Ali İsmail’lere, ‘Özgecan’lara adıyoruz bu seçim bildirgesini.”
Gezi Direnişine yaptığı gönderme hedefi bulacaktır…  
Hatta benim gençlik önerim daha etkiliydi… Her seçim bölgesinde birinci sırayı 25-30 yaş arasından gençlerden seçerdim. Meclise girecek 50-60 genç iktidarda da olsa, muhalefette de olsa Türkiye’yi daha güzel günlere sürüklerdi… Kırklı yaşlarını yaşayan hatta ellili yaşlarını yaşayan siyasetçi arkadaşların hala kendilerini Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’le karşılaştırarak “genç siyasetçi” nitelemesini kullanmalarına hayret ediyorum.
Evet, CHP gençleri keşfetti… Bu iyi bir nokta… Pasolig’i kaldırma vaadine tam not! Lise ve Üniversite öğrencilerini unutmadı. Askerleri es geçmedi. Öğretmenleri, memurları, işçiyi, işsizi hatırladı…
Mazot 1.50’iydi 1.80’e revize etti. Yandaş basın hemen altını çizdi. Seksen dakikalık konuşmadan aldığı tek bölüm... “30 kuruş zam yaptı demeye getirdiler. Mayıs ayında dolar kaç liraydı şimdi kaç lira? Kim yaptı doları “paranın efendisi” diye…
Neyse… Öyle ya da böyle bir seçim var… Belki 1 Kasım’da belki daha sonra ama seçim olacak! Seçim sonucu ne çıkar bilmem (Tabi ki, bir fikrim var.) Sonuç ne çıkarsa çıksın bugünden daha iyi olacağını söyleyebilirim.
Aslına bakarsanız 8 Haziran’da yitirdiğimiz, kaybettiğimiz güzel günleri bu sefer kaybetmemek umudunu taşıyorum. Zaten ilk aydınlanmadan sonra güneşi hiç yitirmeyeceğimize eminim.
Eylül bitti, Ekim de biter… Kasımda pastırma yazı başlar. Belki bir torik basarız… Kışa aydınlık gireriz…
Sonrası daha çok özgürlük ve demokrasi olur… Ve mutlaka kesintisiz barış…
-geMici-
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…  

1 Ekim 2015 Perşembe

Yürüyüş düşüncesi

Hadi bugün biraz beyin jimnastiği yapayım. Hayatıma felsefi bir derinlik kazandırayım` diyerek insanlar düşünmezler. Mesela ben yürüyerek düşünürüm. (İki işi aynı anda yapabiliyorum) Ne zaman yürüsem, kendimle uzun hasbıhaller yaparım. Kelimelerle oynarı. Düşlerimi boyarım...
 Eğer bir de yağmur yağıyorsa, yürüyen sadece "geMici`dir." Ben çoktan mekanı terk etmişimdir. Ayaklarım nasılsa olsa beni götürür. Şemsiyenin altında düşünürsün... "Düşünmek" bir eylemdir. Zaten bunun için "düşünce suçu" diye bir şey icat edilmiştir.

Şemsiye son bin yılın en mükemmel icadıdır mesela... Basit ve kullanışlı. Kullanmak için bir zeka gerektirmez. İhtiyacın varsa kullanırsın. Dört mevsim seni kurtarır. Güneş mi var aç şemsiyeyi. Yağmur mu yağıyor, aç şemsiyeyi. Her koşulda seni kurtarır... Bazen de açılmaz yine seni kurtarır. Yani neymiş? Şemsiye sadece açılınca seni kurtarmıyormuş. Açılmaması da bazen seni kurtarabiliyormuş...

İşte yolda da buna benzer düşünce jimnastikleri yaparım. Ve en iyi zaman yürüdüğünüm zamandır. Mekan ise kentin sokakları... Sokaklar düşünceyle aydınlanır mesela... (Offf leyn çok felsefi oldu.) Şekilli şekilli aydınlatma direkleri değil yani.

Bir de düşünmek için, düşüncenin oluşacağı bir madde gerekir ki, biz buna "beyin" diyoruz. Zaten düşünce eksersizleriyle geliştirilebilen tek organımız.

Düşünmek ayrıca vücut direncinizi de arttırır. Mesela, düşünme sonucu işleyeceğiniz bir düşünce suçu(!) sonrası derinlemesine araştırma laboratuarında (DAL) alacağınız kafi derecede elektrik sizi daha da güçlendirecektir. Memleketimizde bunun yakın tarih örnekleriyle doludur. Yenileri de hazırlanmaktadır, hiç kuşkunuz olmasın...

Eğer bir kaç "entel dantel" koskoca bir partiye dışarıdan dizayn etmeye çalışıyorsa, o partide bulunan kitlenin durumunu siz düşünün. Bunu dile getiriş biçimindeki cahillik de işin cabası...

Topla koçum cabaları küçük küçük birikir...

-geMici-

gemici@yandex.com

BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...