16 Ağustos 2016 Salı

Hayatı güncellemek…

Mümkün değil! En azından şimdilik… Yarını bilemem, o da varsa. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Yaşayabildiği kadar, bilebildiği kadar… Sıkıcı ve hiç bitmeyen bir hayat…

Geçmiş, şimdi ve gelecek üçgeninde yazı tura atarken oynadığımız denk gele olasılıklar arasından payımıza düşen “şu an” yaşadığımız. Nicel birikimler… Bir bakıyorsun en gıcırından bir “nitelik.”

“Lan hepsi bu mu?” diyesin oluyor ama diyemiyorsun… Çünkü toplanan, biriktirilen toptan yanlış. Yanlış olandan da ortaya çıkan “nitel değişiklik” de işte bu… Nasıl saklayıp saklamayacağınız kişisel… “Ben bunu saklamak istemiyorum” gibi bir olasılık, olasılık dışı…

Mecburi istikametin sürüklediği yer, çıkmaz sokağın gürültüsünden ibaret. Zaten bu hızla giden nesnenin çarpmasından çıkan gürültü de oldukça duyulur olacaktır. Sağırların göreceği şiddette ama sığırların denize beyaz donla girebilme estetiğinde…

Saklanacak bir felsefenin daha icat edilmediği dönemlerden kalma birçok gerekli gereksiz sorunun içinden ayıklayabildiğimiz; “ne, nerede, nasıl, neden, niçin, kim” bahtsızlığında sorulmaması gerekenlerin başımıza açmaya çalıştığı çorapların ayağımıza olup olmadığının da sorulmayacağı çağlara hızla merhaba derken… “Derken” zaman noktasının bulunduğu yer sizin olmamanız gereken yer aslında…

Olmanız istenseydi; soru sorma, sorgulama, analiz ve –doğru/yanlış- bir nihai noktaya ulaşmanız da istenirdi. Aslına bakarsanız bu bir temel “düşünme” estetiğidir ama estetik “kich”e dönüşmüş, “sen ne diyorsun beya…” şeklinde bir Trakya fıkrası…

Kıyısından köşesinden ısrarla tutunmaya çalıştığımız –nasıl bir gereği varsa- yaşamlarımızın gözlerimizin önünde hafiflemesinin yansımasını “hey baya zayıflamışsın” olarak algılanmasının yarattığı şok dalgası atlatıl(a)madan ardından gelen “ama kişilik olarak” zevzekliğinin yer aldığı günlük nefes alıp verme monotonluğunda nasıl derseniz…

Tarifsiz kederler içinde çırpınan şair misali –ama o şair- kendinizi benzetmeye çalıştığınız dertlerinizle aslında hiçbir benzerliğiniz olmasa da sizi kurtaran yüzünüzdeki “küçük Emrah” ifadesi oluyor. Fark; “bilmek”

Kendimi şaire ayıp etmiş sayıyorum… Hatta şiddetle kınıyorum!

Zamanımızın olmayan masallarında genetiğiyle oynanmış düşen elmalar arasında “mutlu yaşamlara” devam… Masalın sonu. Giriş ve gelişmesini ben yazmadım ama yaşamaya mecbur kılındım.

Gammazlığın sürrealizmi içinde gizliden gizliğe yaşanan… Hedef tahtasına konan aslında yine kabul görendir…

Yine de hayatı güncellemeye çalışın… Olursa da olur…

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…       

Hiç yorum yok: