18 Nisan 2016 Pazartesi

Nisan, neşe doluyor…

“İNSAN…”

23 Nisan Şenlikleri iptal… Bu yeni bir şey değil ki. Son 16 yılda bilmem kaçıncısı. Muhalefet bu yıl uyandı. Zaten “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nın altında yatan gerçeğin “Himaye-i Etfal” cemiyetinden (Çocuk Esirgeme Kurumu) kaynaklandığı gazetelerde yazıldı.

Mesele, meseleyi muhalefetin yeni idrak etmiş olması… Oysa iktidarın gerekçesi hep aynıydı. Buna da şükür… Muhalefet uyandığına göre çok da geç değilmiş. Yoksa çok mu geç? Neyse bunu zaten Kasım ayında yapılacak referandumda göreceğiz… (Bir tahmin de ben yapayım dedim.)

23 Nisan 1920 Türkiye Devriminin önemli bir tarihidir. (Umarım bu konuda hem fikirizdir.) Ki, o tarih TBMM kuruluşudur. Tek adamlıktan kurtulup, ulusça kararlar alabilmemizin yolunu açan tarihtir.

Tabi ki, ulusu temsil eden yüce “Meclisin” üyelerinin aynı görüşte olması beklenemez. Farklı görüşlerde de olsa ulusal konularda bir karara varıp, aldığı kararları uyguluyor olması önemlidir. Ve bunu savaş ortamında yapıyor olması meclis iradesinin gücünü gösterir. Çünkü meclis gücünü halktan alır. Kurtuluş Şavaşı’nın galibi meclistir ve bu yüzden “Gazi” sıfatını almıştır.

Buraya kadar bir sorun yok…

Bütün sorun “devrimlerden” gerici, faşist güçlerin tırtıklamasıyla başlar… Önce katı bir bürokrasi oluşturulur. Devrimlerin ilerici, aydınlanmacı yüzü karartılır. Devrimlerle halk arasına sokuşturulur ki, devrimin gerçekleri halktan uzaklaşsın…

İkinci aşama eğitimde gericileşmedir… Mesela “Köy Enstitüleri”ni kapatırsın. (Öğretmen Okullarını, Öğretmen Liselerini de külliyen silersin. Son hamle de bu iktidara nasip olmuştur. Köyden okulları da kovarsın...) Devrimi, eğitimle desteklemekten ayır ki, aydınlanma olmasın. Hurafelere, masallara eğitim terk edilir. Yani her şey adım adım bir sürece yayılır…

Sonra on yılda bir darbe yapılarak halk sopalanır… Israrla “Devrim” yerine “İnkılap” kullanılır. 

Bu ayrıntı 12 Eylül 1980’ni yaşayan ve o tarihte öğrenci olan herkes iyi bilir. Hatta üniversitelerde bile “İnkılap tarihi” zorunlu ders olarak konur. “Eh fena mı yaptık.” da derler sonraları. Üniversiteden bahsediyoruz, bilim yapılan yerlerden… Çok mu şey istiyoruz? Sanırım…

Omuzlarımızın üzerine istedikleri kafayı yerleştiremediklerinde kopardıkları yıllar…

Sonra karşı devrimin sürecini hızlandırmak için bir takım yasalar çıkarılır. Partiler yasası… Karşı devrimin en önemli adımı atılmış olur. Her şey parti liderine endekslenir. Yüce Meclis’i görünürde yine halk seçer ama adaylar “tek ağızdan” atanır. Ne güzel bir dünya…

Bu ayrıntı tam 34 yıldır itinayla kuru gürültüye getirilip hiçbir parti tarafından cidden ele alınmaz… Neden acaba?

Şimdi; 23 Nisan 1920 ile 23 Nisan 2016 arasında devrim-karşı devrim farklarını düşünelim…
Yağma yok, hep birlikte!

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…   

    

Hiç yorum yok: