28 Mart 2016 Pazartesi

Ambale olduk

Gündem hızlı… Bombalar, doğuda operasyonlar, her gün gelen şehit haberleri, kadına şiddet, çocuk tacizleri, gazeteci tutuklamaları… Birine yoğunlaşırken diğeri patlıyor. Güne başlarken ki gündemle akşamın gündemi arasında beş kere gündemimiz değişiyor. Nereye yetişeceğimizi şaşırdık.

Belki de istenen bu… Kaos!

Şimdi de trafik kazalı saldırılar başladı… İlk örneğini Ahmet Hakan’da gördük. Olay bir trafik kazası görünümünde ama işin aslı öyle değil. Ahmet Hakan’a dört kişi birden saldırdı. Aynı tezgahı Düzce’de CHP il başkanına yapıldı. Bire bir tıpkısının aynısı…  

Birilerine gündem yetmemiş olacak ki, şiddeti yerelleştirip sokağa çekmeye çalışıyorlar. Biz bu senaryoyu 80 öncesinde de tanık olmuştuk ki, dış basında çıkan iki “darbe” olasılığı yazısına yandaş medya dört elle sarıldı: “Gördünüz mü bak, dünya liderine neler tezgahlıyorlar” yeni bir mahrumiyet yaratmanın peşine düştüler…

Zaten bu mahrumiyet edebiyatı hep tuttu… Bu sefer de tutar mı bilmem. Tezgah aynı tezgah… Lakin kimse “kim darbe yapar?” sorusunu sormuyor… Darbe yapacak kişilerin ya da kişinin elinde esaslı bir güç olmalı… Böyle bir güç kimin elinde var?

Doğru soru sorarsanız doğru cevaplara da ulaşırsınız…

Darbe güç işidir… Gazetecilerin elinde böyle bir güç yok ama darbe teşebbüsünden yargılanıyorlar. Aynı tezgahı Ergenekon davasında da yaptılar. Memleketin yetişmiş kadrolarını tasfiye ettiler. Rus uçağını düşüren pilotu da “paralel” demekten utanmadılar.
Ortaya bir torba koyuyorlar… Muhalif misin, koy torbaya… Torbada kimler var? Gazeteciler, sosyal demokratlar, solcular, demokratlar, aydınlar, yazarlar, sanatçılar, akademisyenler, paralelciler, milliyetçiler…

Torbanın adı da uzun… Darbeci, vatan haini, silahsız terör örgütü diye uzayıp gidiyor… İtiraz mı ettin, koy torbaya… Sonra gelsin “görün bak neler yapacağız” tehditleri…  

Biz de “bakalım bize neler yapacaklar” beklentisi içinde bekliyoruz… Ne bekliyorsak…
Gelecek üzerine herkesin bir beklentisi var. Boşuna bir beklenti… 1960 Anayasası bu memlekette yapılmış en demokratik anayasaydı. Ömrü 1972’de bitti. Kalan birkaç hak da 80’de koparılıp atıldı. 60’tan sonra yapılmış tüm revizyonlar geri adımdı… Bir ülke de tüm bunlara seyirci kaldı.

Çünkü hiçbir hakkı mücadele sonrasında almamıştı… Bir tek şeyi savaşarak almıştı o da Cumhuriyet…

Cumhuriyet’e yapılan her saldırı karşısında bir direnç buluyorsa bundandır… Cumhuriyet ve onun kazanımları bu topraklarda kök salmıştır. Bütün itiş kakış da bu noktada düğümlenmiştir…

Düğümün nasıl çözüleceğini ya da kesileceğini de hep birlikte tanıklık edeceğiz…
Bu saatten sonra da şemsiye açacak değiliz…

-geMici-


BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR…


Hiç yorum yok: